Önümüzde seçimler var. Ama yasal hakkımıza rağmen gerekli kanunlar çıkmadığı için biz Amerika'daki Türkler oy kullanamayacağız. Yurt dışında yaşayan dört milyona yakın soydaşımız gibi.
Maryland eyaletinde Osman Bengür ABD Kongresi'ne, Ankaralı Tarkan Öcal, İstanbullu Jak Karako Florida ve New York eyalet meclislerine aday olarak seçim yarışı sürdürüyor. Türk kökenini kaybetmemiş bu adaylara destek vermek Türk kimliğiyle gurur duyan herkes için bir vatan borcu.
Türkiye'nin uluslararası her başarısında, bireylerimizin yabancı diyarlardaki her atılımında olduğu gibi, hasım güçler gene karşımıza dikiliyor. Sözde soykırımını Amerika çapında kabul ettirmeye ant içmiş ‘Ermeni Ulusal Komitesi’ Osman Bengür'den başlayıp adaylarımızı karalayarak önlerini kesmeye uğraşıyor. ‘‘Turkish Forum’’un kurucusu Kaya Büyükataman, T.A.D. Federasyonu Başkanı Egemen Bağış ekibiyle yüz binlerce ırkdaşımıza aylardır güç birliği çağrısını yineliyorlar.
Amerika'da Kongre ve mahalli seçimler kasımda. Ankara'nın AB üyeliği için gerekli reform sürecinin sonuna yaklaşırken Hollanda'da ‘‘Teröre Pasaport’’ adlı bir film ekranlara geldi. Türkiye'nin üyelik takviminde yer almasını geciktirmeyi hedefleyen düşmanca bir girişim bu. Kasım seçimleri arefesinde Amerika'da da Türkiye'yi kötülemek amacıyla yıllar önce hazırlanan filmlerin ortaya çıkması sürpriz olmayacak.
Bu filmler ağızda sakız gibi çiğnenen ‘‘Türk'ün Türk'ten başka dostu yok’’ derlemesini bir yerde haklı çıkarıyor. Jeneriklerde Rum, daha da fazlası Ermeni isimler perde arkası niyetleri açığa vuruyor. Türk'e zalim, barbar imajını yerleştirme çabasındaki hasımlarımız uygar alemde geçerli yasaları uygulayan ülkemizi karalamak için düzmece senaryolar üretiyorlar.
‘‘Teröre Pasaport’’ Gene La Pere adlı New York'lu bir Amerikalı kadının Türkiye'yi ziyaretinde ülke dışına çıkarılması yasak olan tarihi eserleri satın alması üzerine tutuklanmasını hikaye eden bir film. Başından geçenleri ‘‘Kara Tatil’’ isimli hatırat kitabında anlatan La Pere ofisimizde görüştüğümüzde ‘‘Türkiye'yi ve Türkler’i çok sevdim. Ama yasalarınız çok sert’’ diye içini dökmüştü. Dul kadın daha sonra Hollywood'da bir yapımcının satışı yok denecek kadar az kitabını TV filmine dönüştürüp gerçekleri saptırdığını belirterek bizden özür diledi. Hollandalı dostlarımızın (!) sansasyonel başlıkla ekrana getirdikleri ‘Teröre Pasaport’ bu.
‘Geceyarısı Ekspresi’ bir ırkı kötüleyen en iğrenç filmlerin başında geliyor. 1970 Ekim ayında Atatürk Havalimanı'nda gömleğinin altına sakladığı iki kilo haşhaşla yakalanıp cezaevine gönderilen Billy Hayes beş yıl hapis yattıktan sonra CIA ve MİT işbirliğiyle İmralı'dan kaçması sağlandı. Esrarkeş Amerikalı cezaevi macerasını bir kitapta topladığını basında ilk kez bana açıkladı. Billy daha sonra Hollywood'un konuyla ilgilendiğini, Oliver Stone'un kitabını senaryo haline getirdiğini söyledi. ‘Geceyarısı Ekpresi’ lokal birkaç sinemada gösterildiğinde Türkler’in şiddetli tepkisi sonucu dikkatleri üstüne çekti. New York ve Los Angeles'ta özel görüşmelerimizde Billy Hayes ‘‘Senaryo çok şişirildi, haksız ithamlar, gerçek dışı sahneler eklendi. Oliver Stone'a ‘Bunlar doğru değil, çıkartın' dediğimde beni ‘O zaman filmi kimse seyretmez, o sahneler kalacak' diye azarladı’’ diye içini döktü. Billy kendisine ödenen 450 bin dolarla Türkiye'deki avukat masrafları için babasının evine koyduğu ipoteği kaldırdığını, okul bursunu ödediğini, Hollywood'da iş imkanlarının engellenmesinden korktuğu için ses çıkaramadığını itiraf etti. Türkiye'nin filmin yasaklanması yönünde baskısının yayılmasıyla ‘‘Geceyarısı Ekpsresi’’ sık sık TV ekranlarında yer aldı.
Ünlü Uluslararası Af Örgütü'nün desteğiyle 1990 sonunda hazırlanan ‘‘Unutulmuş Mahkumlar’’ gene Türk cezaevlerinde hayali olaylar üzerine kurulu bir başka kötü film. Londra merkezli örgütün New York direktörüne ‘‘Son raporunuzda dünyada 134 ülke cezaevlerinde yaşamın korkunç olduğunu bildiriyorsunuz. İkisi kadın dört Amerikalı esrarkeş, suçlu iadesi anlaşmasıyla Antalya cezaevinden Teksas'a transfer edildikten bir hafta sonra ‘Burada kalırsak ölürüz. Bizi geri gönderin. Cezamızı Türkiye'de tamamlamak istiyoruz' başvurusunda bulundular. Gene de bunca ülke arasında film yapmak için niye Türkiye'yi seçtiniz?’’ diye sordum. Yanıtı ‘‘Prodüktör ticari amaçla olayın Avrupa'da geçmesini istedi. Türkiye'nin seçilmesi bu yüzden’’ oldu.
Şimdi gündemde ‘Ararat' var. Ermeni kökenli yapımcı Atom Egoyan'ın Cannes Festivali'nde ilgi görmeyen filmi sonbaharda Kanada ve ABD'de bazı sinemalarda gösterilecek. Aleyhte kampanya ile ‘Ararat'ı yasaklatamayız, aksine reklamına alet oluruz. Diğerleri gibi ‘Ararat' da yaprak kımıldatmayan yel gibi gelip, geçecek. Kendi kendimizi dolduruşa getirmeyelim.