‘‘Ne var, ne yok New York?’’ deseniz sorduğunuza pişman olursunuz. Telefonda saatlerce beni dinlemeniz lazım. Kağıda dökmeye kalksam editörümün bana sayfalar açması gerekecek. Tek cümleye döksem içimdekileri ‘‘Alıştığım New York, bildiğim Amerika değil bu’’ diyerek sıyrılacağım.
Irak haftalardır gündemin başında. Dünya liderliğini sürdüren Amerika Saddam'a yönelik politikasında giderek yalnızlığa itiliyor. Son yüzyılda her girişimine destek almış lider ülke bu kez dıştan olduğu gibi iç muhalefetle de karşı karşıya. Politikası Irak'a saldırıda kilitlenmiş Başkan Bush, dost ülkeler bir yana kendi halkına dahi Saddam'ın Amerika için nasıl tehlike arzettiğini izah edebilmiş değil. Başkanlığı döneminde ilk defa ‘seçilmiş’ gazetecilere soru sorma hakkı tanıdığı basın toplantısında Bush'un yanıtları Amerikan ‘Bab-ı Ali’sinde hálá konuşuluyor. Birkaç örnek vereyim. ‘‘Müttefiklerimiz niye harp istemiyor?’’ Saddam bir tehlike. 11 Eylül Amerikan halkına savaş meydanında olduğumuzu gösterdi’’, ‘‘Dünya kamuoyu niye size karşı çıkıyor?’’, ‘‘Saddam bir tehlike. 12 yıldır inkar etmeye ve meydan okumaya devam ediyor’’, ‘‘Harp kaç paraya mal olacak?’’, ‘‘Üç bin insan öldü.’’
Soru sahipleri üstelik Bush'a yakın gazeteciler. Bush ayrıca basın toplantılarında ilk soru hakkı verilen Beyaz Saray muhabirlerinin en kıdemlisi Helen Thomas'ı, geleneği gözardı ederek konuşturmadı. 82 yaşındaki Thomas daha sonra ‘‘Kendi ülkesinde binlerce insanı öldürmeden barış sağlamak için başka yol yok mu?’’ diyeceğini açıkladı.
Bush'un, senaryosu önceden tespit edilmiş basın toplantısını kıstas alırsak Türkiye'deki basın özgürlüğünün Amerika'dan geri kalmadığını söylemek mümkün. Harp karşıtı sivil örgütlerin, Bush'u kınayan açıklamaları gazetelerde yer almıyor. Saddam'ın yarattığı kriz, söz ve ifade özgürlüğü Anayasa güvencesinde olan bu ülkede, bu ilkelerin ihlal edilebileceğini de ortaya koyuyor. 60 yıllık yaşamında hiç harp protestolarına katılmamış New York'lu avukat Stephen F. Downs bir markette ‘‘Dünyada Sulh’’ yazılı tişörtünü çıkarmayı kabul etmediği için tevkif edildi. Ünlü aktör ve şarkıcılar harp karşıtı oldukları için ‘kara liste’ye alınıp işsizlikle tehdit ediliyor.
Ama Bush yönetiminin Irak harbinden vazgeçmesi de mümkün görünmüyor. Oysa bunu ‘harp’ diye isimlendirmek de yanlış. Durum ABD önderliğinde tek taraflı bir askeri harekat şeklinde. Savunma uzmanları Irak'ın ‘‘carpet bombing’’ denilen ülkeyi açık otopark gibi dümdüz edecek bombalamaya karşı koyacak güçte olmadığını vurguluyor. Geçen gün denenen ‘‘Tüm Bombaların Anası’’ 10 tonluk bombanın Irak birliklerinin moralini kıracağı, onların da savaşmadan teslim olacakları ileri sürülüyor. Beyaz Saray ‘‘Bu iş bir haftada biter’’ diyor.
Harekatın uzaması ve Amerikan askerlerinin zayiatı Beyaz Saray'ı en çok kaygılandıran husus. Toplumda ve Amerikan Kongresi'nde başlayacak tepkilerin yanısıra çeşitli iş sektöründe de krizler yaşanacak. New York'ta müzikallerin perde indirdiği üç günlük grevi takiben sanatçılar sendikası başkanı Jed Bernstein ‘‘Broadway 4.5 milyar dolarlık bir sanayi. Grev kentin otel, lokanta, ulaşım gibi sektörlerine darbe vurdu. Harp patlarsa işimiz çok güçleşecek’’ diyor. Kongre'de harbe karşı çıkanlar ‘‘Irak harekatıyla 11 Eylül saldırılarını aşan bir ekonomik krize gireceğiz. Turizm, borsa, finansman, alışveriş olmak üzere tüm sektörler etkilenecek. 450 bin kişi işsiz kalacak. Bütçe büyük çapta açık verecek. Halk yeniden terörist saldırısı korkusuna kapılacak’’ diye yakınıyorlar.
ABD, Irak saldırısını meşru kılacak BM onayını sağlamaya çalıştığı sırada İngiltere ucuz komedi senaryosunu andıran evlere şenlik bir karar tasarısı sundu. Kendi partisinde muhalefetle karşılaşan İngiliz Başbakanı Blair erik çalarken yakalanan çocuğun ‘‘Valla, billa bir daha yapmıycam. Alın eriklerinizi’’ demesi gibi Saddam'ın TV'de günah çıkarmasını bekliyor. Tanrı kimseyi böylesine çaresizlikle karşı karşıya getirmesin.