Irak'ın Süleymaniye kenti. Amerikan ‘‘Rangers’’ komando birliği komutanı ve yardımcıları yüz metre ilerdeki bir konutu saatlerdir izliyorlar. Komutan Yarbay Jones elinde dürbün, miğferinden ağzına uzanan minik telsiz ile sürekli gördüklerini naklediyor. Karargahtan ‘‘Harekata başlayın’’ direktifi geliyor. Yarbay birliğine ‘‘Baskına geçiyoruz’’ diyor.
Ağır silahlarla donanmış Amerikan ‘‘Ranger’’ları konutu kıskaca aldıktan sonra yüklenerek kırdıkları kapıdan içeri giriyorlar. Amerikalı askerler geniş bir odada istirahat eden Türk Özel Timi'ne silah doğrultuyorlar. Kıdemli Çavuş Tayfun sandalyesine yasladığı silahına uzanınca başına bir dipçik yiyor. Özel timciler karşılık vermeye hazırlanırken Yarbay Jones birliğine ‘‘Düşman silahına el atarsa vurun’’ emrini veriyor. Amerikalı Onbaşı Dennis'in otomatik tüfeğinin gez-göz-arpacığının sonunda omuzunda ayyıldız amblemli Teğmen Bahadır var. Bahadır kapı kırılırken belindeki A-9 tabancasını çekmiş. Dennis kararsız, buz gibi ter döküyor baştan aşağı. İşaret parmağı tetiğe kilitli ama eli gitmiyor. Nasıl gitsin ki? Dennis ana-babadan Türk. Kütahya'da ortaokulu bitirdikten sonra ailesiyle birlikte Amerika'ya göç etmiş, Ohio'da lise diploması almış. Birkaç yılda bir akrabalarını görmek amacıyla yazları Türkiye'ye gidiyor. Fabrika işçisi babasının durumu elvermediğinden üniversite tahsili imkanı sağladığı için Amerikan ordusuna yazılmış. Kütahya doğumlu genç hem Türk hem Amerikan pasaportu taşıyor. Orduda dışlanmamak için adını Amerikanlaştırıp Dennis'e çevirmiş. Amerikan üniforması içindeki Deniz'in omuz başında ‘Ayyıldız’ taşıyan Teğmen Bahadır'a tetik çekmekte zorlanmasının sebebi bu.
Yukardaki satırlar Süleymaniye olayı hakkında düzenlediğim hayal mahsulü bir senaryo. Ama olasılığı yüksek. Başka bir Süleymaniye'de Türk-Türk'e kurşun sıksa şaşmamak gerekir. Ben Türk Özel Timi ile Amerikan birliğinin silahlı çatışmasına ramak kalan olayın siyasi ve askeri yönlerini, iki ülke arasındaki ilişkilerin gerginleşmesinde görüş belirtmeyi düşünmüyorum. Basında günlerdir bu konu derinlemesine yer alıyor. Ben Süleymaniye'de değinilmeyen vahim bir durum olasılığını, Amerikalı genç Türklerin kritik kimlik konusunu vurgulamak istiyorum.
Amerika'da on binlerce Türk kökenli Amerikalı var. Bir kısmı da Amerikan ordusunda asker. Deniz'in Dennis olduğu gibi Can'lar John, Uğur'lar George, Cezmi'ler Jimmy bu ülkede. Sayıları da giderek artıyor. Kimisi çocuk yaşında aileleriyle Amerika'ya göç etmiş, kimileri bu ülkede dünya gelmiş. Bir kısmı ana veya baba tarafından Türk. Devlet adamları Amerika'da Türkiye'nin yarar-çıkarlarının savunulması için Yeni Dünya'ya göç etmiş soydaşlarımıza Amerikan vatandaşlığına geçmelerini öneriyorlar. Ankara ‘‘Anavatanla bağlarınızı kesmeyin, çifte vatandaş olun’’ diyor.
Amerikalı olmak güç değil şartlara uygun Türkler için. Göçmenlik Dairesi onayladıktan sonra resmen Amerikan tabiyetine kabul edilecek gün gelip çatıyor. Göçmenler resmi dairelerde veya statlara toplanıyor. Sıra üst düzey bir yetkilinin mikrofonda okuduğu 31 kelimeyi tekrarlamaya geliyor. ‘Sadakat Yemini’ bu. Sağ elini kalbinin üstüne koyup şu sözleri söylüyorsun: ‘‘ABD bayrağına, herkes için özgürlük, adalet ve Tanrı himayesinde bir ulusun bölünmezliğini temsil eden cumhuriyete sadık kalacağıma yemin ederim.’’
Konu bu kadar basit. Ama öyle mi?
Çifte sadakat güç bir iş. Özellikle Amerikan ordusunda Türk kökenliler açısından. Çeşitli birliklerde Amerikalı çavuş ve subaylarla evlenmiş kadınlarımızı, North Carolina'da kara ordusu karargahında er, çavuş, teğmen rütbesi taşıyan, Panama ve Grenada askeri hareketlarına katılmış genç erkek ve kadın ırkdaşlarımızı tanıdım. Bunlardan birkaçı geçen hafta Türk özel timine yapılan baskına katılmış olsaydı acaba ne olurdu? Tetik çekerler miydi ırkdaşlarına? Geçen yıl Küba'da Guantanamo üssündeki tutuklu Türklerin sorgulanmasında tercümanlığa atanan kadın Türk askeri bana ‘‘İstemiyorum bu görevi. Ama gitmezsem ordudan atacaklar beni. İki cami arasında kaldım’’ diye dert yanmıştı. Akıl vermek istemedim.
Genç yaşta bu ülkeye göç edip o veya bu sebepten Amerikan ordusuna yazılsaydım acaba ben ne yapardım? Babamın bıraktığı en değerli miras Çanakkale Savaşı'nda aldığı İstiklal Madalyası. Ben Süleymaniye'deki gibi bir harekata katılacağım. Amerikalı komutan ateş emri verecek. Karşımda ayyıldızla donanmış bir Türk askeri. Benim Türklüğümden habersiz. Silahlarımız birbirimize çevrili. Tetiği hangimiz çekeceğiz? Düşünmesi dahi korkunç. Çifte sadakat olmaz.