Newyork Newyork

Doğan ULUÇ
Haberin Devamı

Frankel Fethiye’de (mi?) ?

Körfez suyu, çakıllı sahilden bir çift silikon portakalı okşayarak çekiliyor. Denizle çakılların birleştiği çizgide boylu boyunca yatan sarışın yüzü koyun dönüyor. Bu kez iki Tekirdağ karpuzu çıkıyor su üstüne. Önden arkadan tam küresel bir dişi bu.

Şezlongda orta yaşlı bir erkek İngilizce ‘‘Sally, içkim ? ’’diye sesleniyor. Sarışın doğruluyor, plastik terliği yanındaki sütyeni takıp bara yöneliyor. İp bikinisiyle. Yan sandalyede manken vücutlu bir başka kadınla konuşan gözlüklü adam aşina geliyor bize. ‘‘Bu Frankel olmasın?’’diye düşünürken bir ara gözgöze geliyoruz. Martin Frankel aylardır Amerikan basınını işgal eden kaçak bir soyguncu. Lüks malikanesinde çıkan yangın üzerine kaçtığı anlaşılan düzmece sigorta şirketlerin sahibi. Müşterilerden topladığı 325 milyon dolarla sır olmuş bir gecede. Wall Street uzmanlarına göre tüm soygun 3.5 milyar dolar. Alman metresine ilaveten iki kadınla ilkin İtalya'da sonra İsviçre'de görülmüş. Yangında kurtulan bazı kağıtlarda Amerika'yla suçlu iadesi anlaşması olmayan bazı ülkelerin adlarını sıralamış.

Frankel Fethiye körfezindeki bu lüks tatil köyüne gelebilir mi? Niye olmasın? İnterpol'ün de aradığı Sarı Avni'nin de bu bölgede on yıldır yaşadığı ortaya çıkmadı mı! Resepsiyona soruyorum, bu isimde müşteri olmadığını söylüyorlar. Milyarları hortumlayan Amerika'lı esas kimliğiyle rezervasyon yaptıracak kadar budala değil herhalde. Ne öğle-akşam yemeğinde, ne de barlarda bir daha gözüme çarpmıyor ip bikinili ahuyu hizmetçi gibi kullanan adam.

BALİ’DE TATİL

Körfezdeki tatil köyü bizim Akdeniz'in en pahalısı. İki yaz öncesine kıyasla fiyatlar hayli artmış. Üstelik ‘‘Turizm ağlıyor, yabancılar terör şişirtmesi yüzünden gelmiyor. Yüzde 30 dolulukla çalışıyor tatil köyleri’’ denmesine rağmen yer bulmakta güçlük çekiyoruz. Burada tek kişinin ödemesiyle Miami, Hawaii, Bali'de aile boyu tatil yapmak mümkün.

Etraftaki kalabalığa bakıyorum, kimlerin zengin olduğunu tesbite çalışıyorum. Hepsi sıradan insan görünüyor. Oysa günlük tam pansiyon bir memurun iki aylığı. Saçları dökülmüş, göbeği bir adım önde giden erkeklerin yanında yarı yaşındaki kızlar, çoğu fıstık gibi. Herkes mayo, şort içinde. Yabancılar gibi ‘‘Bunlar bizden’’ diyeceğimiz yerli turistler de öyle. Gölgede sabah kahvesi eşliğinde gazete turunu bitirdiğimizde bu yarı çıplak ordusundakilerin ekonomik düzeyinin anlaşılamayacacağına kanaat getiriyorum. Kolay değil. Hamamda zengin-yoksul belli olur mu?

Yıllar önce Rio de Janeiro'dayız. Copacabana karşısında Meridien Oteli'nin havuzunda saatler geçiriyoruz. Yanı başımızda yaşlı, şişman erkekler iskemlede güneşleniyorlar, ellerinde buzlu içkiler. Serinlemek için havuza girdiklerinde suyun seviyesi yükseliyor. Brezilyalı taş vücutlu ‘‘mulato’’lar, zengin avlamaya gelen Avrupalı hayat kadınları bu şişmanlara yiyecek gibi bakıyorlar. Adamların aldırdığı yok. Dost olduğumuz genç bir Fransız ressama ‘‘Yahu bu kızların hiçbiri bize bakmıyor. Şişmanlar ise ilgi odağı. Neden?’’ diyorum. Saçları omuzlarına düşen Fransız, gülüyor : ‘‘Onlar süper zengin.’’ Hoppala ! Çıplakta zenginlik nasıl anlaşılıyor ki? Partide, davette olsak ipek Versace gömleğinden, Armani ceketten, Gucci ayakabbıdan diyeceğiz ama havuz başında..

AKDENİZ’İN TADI

Uzak diyarlardaki anılardan Fethiye kıyılarına dönüyoruz tekrar. Bu yakıcı sıcağa kıyasla geride bıraktığımız İstanbul havası serin kalıyor. Gene de Akdeniz'in tadına doymak için uzun zaman lazım. Tatil köyümüzün görkemli büfelerini gözucuyla tarayınca ayakta karnımız doyuyor. Fiyatlara yansıyan çeşni çeşidi çok fazla. Ama mutfağa giren terler. Tatilde bile işten kopmak imkansız. Tiyatro yanındaki hoparlörden animasyon korosunun günü açış şarkısı yükseliyor ‘‘Yana yana yana, ben sana yanmışım’’. Kızlı-erkekli gençler şarkı temposuyla Makarena yapıyorlar. Rutinliğine rağmen hiç bıkılmayan nefis şarkılı-danslı gösteri bu. Gene de aklım milyarder kaçakta. Acaba plajda gördüğüm adam Frankel miydi ?

Yazarın Tüm Yazıları