Paylaş
Garip bir tutku
Sonbahar geldiğinde New York'ta yaşam yeniden hız alıyor. Sanki diğer zamanlarda yavaşlama oluyormuş gibi. Son yıllarda dünyanın bir numaralı uğrak yerine dönüşen New York artık dört mevsimlik şehir olup çıktı. Cadde, sokaklarda yazlık turistlerin yerini serinleyen havadan dik yakalı kazak, yünlü kabanla korunmayı yeğlemiş yeni ziyaretçiler aldı. Broadway üstündeki tiyatroların yeni yapımlarının afişleri ışıltılı neonlar altında gece-gündüz yıkanıyor.
‘‘Paradis‘‘ adlı 'Afro-Caribbean' danslı gösteriyi izlemeye gideceğiz. Bir restoran barda zaman öldürüyoruz. Yanı başımızda ortayaşlı birisi bira şişelerini ardı ardına deviriyor. Kıyafeti düzgün, görmüş-geçirmiş olduğu belli. Arada bir barmene laf atıyor ama tezgah arkasındakinin müşteriye içki yetiştirmekten başka derdi yok. Bize dönüp ‘‘Bu şehirde en yaygın hastalık yalnızlık’’ diye olta atıyor. New York'ta ‘‘singles’’ denilen milyonlarca kadın-erkeğin yalnız yaşadığına işaret ederek ‘‘Bunlar evlense sorun bir ölçüde çözülür’’ diyoruz. Adam entel takımından olsa gerek, yanıt hazır: ‘‘Anton Chekhov eğer yalnızlıktan nefret ediyorsan, evlilikten kaçın’’ diyor.
Bar komşumuza kalsa yalnızlık kötü, evlilik ise çözüm değil. Yeni bir görüş sunmaya kalksak uzun bir felsefi tartışmaya gireceğiz. Ona da niyetimiz yok. Köşedeki ekranda Christie's salonlarında Marilyn Monroe'nun eşya açıkartırmasından görüntüler geliyor. Konuyu hemen değiştiriyoruz ‘‘Bizde bir atasözü vardır, 'Eskiye rağbet olsa..’’ Neyseki aynı fikirdeyiz, adam ‘‘Hİç aklımın yatmadığı bir iş bu’’diyor eski malların satışı için.
Sinemanın gelmiş-geçmiş en seksi kadını M.M.'nin iki saatliğine sırtına geçirdiği ünlü tuvalet ekranda. Marilyn'in 1962 de Madison Square Garden'da Başkan J.F. Kennedy'nin doğum günü partisinde giydiği ten rengi, boncuk işlemeli tuvalet bu. Çıplak vücuduna zamkla tutuşturulan göz kamaştırıcı tuvalet içinde M.M. sevgilisi J.F.K.'e şehvetli sesiyle söylediği ‘‘Doğum günü kutlu olsun Bay Başkan’’ şarkısı uzun yıllar dillerden düşmedi. Fransız modacı Jean Louis'in kreasyonuna Marilyn o zaman 12 bin dolar ödemiş.
10'ar, 20'şer bin dolarla tırmanan ‘‘Kennedy Tuvaleti’’ sonunda milyona ulaştı ve tokmağın inmesiyle bir milyon 150 bin dolara Bob Chagrin adlı bir koleksiyoncuda kaldı. Arkadan Marilyn'in takıları, resimleri diğer eşyaları satışa sunuluyor. Yükselen rakamlara ‘‘Acaba doğru mu ?’’diye inanmakta güçlük çekiyoruz. Plajda fotoğrafçılara poz verdiği yün hırka 150 bin dolar, ‘‘Dönüşü Olmayan Nehir' filminde giydiği üç blucin 37 bin dolar, yüksek topuklu bir çift ayakkabı 42 bin dolar, annesini hediye ettiği piyano 600 bin dolar, kiliselerin bedava verdiği bir İncil ise 33 bin dolara göz açıp kapayıncaya el değiştirdi. 30 küsur yıl önce şüpheli ölümle dünyaya göç eden seks ilahesinin eşyalarını alanların çehresinde derin mutluluk okunuyor.
Bitişik taburedeki adama ‘‘Hoşça kal’’ deyip yola düşerken aklımdan TV ekranındaki görüntüler silinmiyor. İnsanoğlundaki bu merakı yıllardır anlayamadım gitti. Jackie Onassis, Windsor Dük ve Düşesi'ninki gibi yerinde izlediğim bazı açık artırmalarda aynı hissi yaşadım.
En ucuz pantolon blucine, yün hırkaya, stiletto iskarpine yüzlerce misli para ödeyen, bir tuvalete servet yatıran insanların amacı ne ? Evlerinde eşe-dosta gösterip ‘‘İşte Marilyn'in giydiği elbise, bu da annesinin piyanosu! ' diyerek hava mı basacaklar? Van Gogh tablosu olsa para döktükleri diyeceğimiz yok, asgarisinden değer kaybetmeyecek bir yatırım.
Bana kalırsa budalaca harcama bunlar ama bir bildikleri olsa gerek. Bu kafadakiler muhtemelen Marie Antoinette'in giyotine giderken boynundan söküp alınan kolyesine de bavul dolusu para dökerler.
Paylaş