Paylaş
Slogan fabrikatörleri
TELEFONLARIMIZ susmak bilmiyor. Amerika'nın dört bir köşesinden vatandaşlarımız depremzedeler, yardım kampanyaları, resmi makamların girişimleri hakkında bilgi istiyorlar. Bağış yapmak isteyenlerin kafası karışık. Yardım toplayan kurumların listesi uzun. Yalnızca Hürriyet'in Amerika baskısında Kızılay'dan Kızılhaç'a, 50'ye yakın Türk cemiyetini temsil eden Federasyon ve Asamble'den, New York Başkonsolosluğu, New York Times'a tam sayfa ilan veren Amerikan Yahudi Komitesi'ne on iki kurum var. Çeşitli eyaletlerde özel kişilerin açtığı yardım hesapları da ayrı.
17 Ağustos depremini takiben kurtarma faaliyetlerinde ilgili-yetkili kurumlar arasında koordinasyon aczine ilaveten aradan bunca gün geçmesine rağmen depremzedelere yönelik faaliyette hala açık-seçik amaç, hedef yoksunluğu görülüyor. Ama laf ebeliğinin bolluğu, kaderci nutuklarının usandırıcılığından kimse şikayet etmiyor.
Cumhurbaşkanı Demirel depremi ‘ilahi kader’e bağlıyor. Bir kısım dinci kesim mini etek yaygınlığı, türban kısıtlanmasının deprem yoluyla tanrısal ihtar olduğunu, yasaklı siyasetçi Erbakan müslüman akımın önü kesildiği için zelzele felaketine uğradığımızı söylüyorlar.
Peki, koyu dinciliğinin yaşandığı Taliban'ın Afganistan'ında, Molla'ların İran'ında büyük sayıda ölümle sonuçlanan depremlerin sebebi ne?
Safsata, göz boyama edebiyatına son vermek lazım. Depremzedelerle tüm insanlarımızın hastane ve su gemilerini, yabancı kurtarma ekipleriyle doktorları geri çeviren köhne kafaların laf salatalığını, slogan fabrikatörlerinin ‘Devlet kadir ve büyüktür. Herşeyi üstesinden gelir’ konuşmalarını dinleyecek takadi kalmadı. Yaptığı binaların nice ocak söndürdüğü ‘Ben şairim, mühendis değil’ diyen müteahhit ile açgözlü diğer sorumsuzların cezalandırılmasını bekliyor halkımız.
Şimdi plan-program zamanı. Genel bir koordinasyon merkezi kurmak, zarar gören bölgede toplu konut, okul-hastane, işyeri, çocuk yuvası, karayolu, köprü ve yıkılmış tüm yapıların deprem mimarisinin öngördüğü malzeme ve yapım sistemleriyle yeniden yapılanmaya girişmek, kurumların topladığı yardımları bir araya getirip çarçur edilmeden bu merkezin emrine vermek gerekiyor.
Acımızın sıcaklığını Ankara'dan gelen bir haber kısmen serinletti. Cumhurbaşkanı Demirel Af Yasası'nı geri çevirmiş. Siyasete atılmadan önce Demirel'in de, Salem'de bir gazetede çalışan af dağıtıcı Başbakan Ecevit'in de Amerika tecrübeleri var. İki büyüğümüze de Amerikan adli düzeni hakkında bazı hatırlatmalarda bulunalım.
Amerika'da genel af diye bir şey yok. Amerikan Kongresi'nin bir kez dahi genel af yasası çıkardığı bilinmiyor. Ağır ceza hükmü alan suçlu tüm süreyi demirparmaklık ardında tamamlamaya mecbur. Af kurulları iyi hali tesbit edilenleri ancak asgari ceza süresi dolduktan sonra dinleyip ıslah olduğu kanısına vardığında şartlı serbestlik verebiliyor. Valiler ile Cumhurbaşkanı özel durumlarda bir suçluya özgürlük bağışlama yetkisine sahip.
Ağır suçlarda Eyalet Jüri Komisyonu'nun halktan rastgele seçtiği jüri sanığın suçlu veya masumluğunu tayin ediyor. Savcı ve savunma avukatını dinleyen, delilleri izleyen jürinin sanığı suçlu bulduğunda hakim yasalarda suçun derecesine uyan cezayı açıklıyor. 260 milyon nüfuslu Amerika'da halkın sahip olduğu silah sayısı 220 milyon civarında. Ama tek bir milletvekili veya senatörün ABD Kongresi'ne silahla geldiği duyulmuş değil. Cezaevine de silah sokmak imkansız. Mahkumların hücrede TV, buzdolabı, cep telefonu lüksü yok.
Demirel'den dönen af yasasında kasten adam öldürenler yanısıra silahlı çetelere özgürlük tanınıyor. Tetikçileriyle birlikte cezaevine gönderilen John Gotti'nin dostları, kanser ameliyatı geçiren ünlü Mafya babasının günde 23 saatini geçirdiği tek kişilik hücreden çıkarılması önerisinde bulundular. Yetkililer yanıt vermeyi dahi gereksiz gördüler.
Oy avcıları muhtemelen genel affı yeni kılıf içinde tekrar Demirel'in onayına sunacaklar. Bakalım ne olacak?
Paylaş