New York’ta Roma’dan fazla pizzacı var. Amerika’daki 40 bini aşkın Çin lokantasının büyük kısmı bu kentte. Vasat New York’lu haftada asgari bir kere restoranda yemek yiyor.
Her keseye uygun yer bulmak mümkün. Kişi başı 15-20 dolara da doyabilirsiniz, 300-500 dolara da. Tatsız sürprizlerle karşılaşmamak için girişte asılan mönülerdeki fiyatları incelemek lazım.
SİNEMA çıkışında 56’ncı Sokağa dönüyoruz. Hafif kar çiselemesi altında bir lokanta arıyoruz. Manhattan’ın göbeğindeki bu sokak, lokantaların Birleşmiş Milletler Genel Kurulu gibi. Fransız’dan Çin’e, İtalyan’a, Arjantin’den Vietnam’a... Burası kentin en yoğun restoran sokağı. Aramızda ‘Hangisine gidelim?’ tartışması yaparken kapılarda bekleyenler dikkatimizi çekiyor. Millet kuyrukta. Artık nerede yer bulursak oraya gidecegiz. Gruptan iki kişi karşı kaldırımdakileri deniyor. Beşinci Cadde’ye yaklaştığımızda bir Hint restoranının menajeri ‘Dört kişi mi? Gelin’ diyor. Mutfak bitişiğindeki boş masaya yerleşiyoruz.
Hinduca-İngilizce karışımı çapraşık mönüden siparişleri beklerken seyrettiğimiz Oscar ödüllü filmin değerlendirmesini yapıyoruz. Tabaklar daha masaya konmadan ağır kokulu baharatlı soslardan yemeklerin geldiğini anlıyoruz. ’Curry’ denen keskin kokulu sosla karışık yağlı, bol salçalı parça etler, pilav, sebze, elma-portakal parçaları içiçe. Sohbet devam ediyor ama kimsenin açlık bastırması dışında yemeğe ilgi gösterdiği yok. Mutfaktan gelen kokularla zaten dumanaltı olmuşuz. Türkiye’den gelen arkadaşımız hesabı istiyor. Dolu tabaklara bakan garson ‘Doggie Bag’e (köpek torbası) koyayım mı?’ deyince dostumuzun ‘Benim köpeğim yok’ yanıtına hep birlikte gülüyoruz. Yıllar önce lokantada artık kalan yemekleri paketleyip müşteriye verme anlamındaki bu deyimi bilmeden kullandığımda bana da gülmüşlerdi.
*
AMERİKALILAR ve özellikle New Yorklular için yemek, en büyük tutku. Manhattan köşe başında sosisli sandviç, kahve-kola, kurabiye satıcıları, McDonalds, Wendy’s, KFC zincirlerinin hamburger, kızartma piliç-balık restoranları, Koreli şarküterilerde Uzakdoğu’nun sıcak yemekleri, sebze-meyve tezgahları, çorba-ısmarlama sandviç dükkanları, Ortadoğu’nun falafel-şiş ve döner kebapçılarından geçilmiyor. New York’ta Roma’dan fazla pizzacı var. Amerika’daki 40 bini aşkın Çin lokantasının büyük kısmı bu kentte. Vasat New York’lu haftada asgari bir kere restoranda yemek yiyor. Ama ilişki bu kadar değil. Arz ve talep ikilemi sürekli buluşlar yaratıyor. Karı-koca çalışan çiftler eve dönüşte mutfakta yemek hazırlama yerine muhitteki lokanta, mezeci-sandviç dükkanı ve pizzacılara telefonla sipariş veriyorlar. Biftek, köfte-ekmekten makarna, ızgara balık, lahmacun, ham balık ürünleri, salata, hamur tatlısı ve dondurmaya çeşitli gıdalar ısı geçirmez plastik çantalar içinde bisikletle evlere taşınıyor.
Konu sadece telefonla kalmıyor. Bu iş kolunun rağbet gördüğünü idrak eden açıkgöz işadamları, internet siteleri kurarak bilgisayar üzerinden yemek siparişi almaya başladılar. Bir site işleticisi, 700 lokanta ile anlaşma yaptığını, ekrana aktardığı mönülerden gelen siparişleri lokantalara gönderip evlere teslim ettirdiğini söylüyor. Lokanta sahipleri geçen yıl satışlarının yüzde 35’inin ev ve ofislere yemek servisinden geldiğini bildiriyor.
Eveteslim siparişlerle, akşam yemeği sorunu 15-20 dolara hallediliyor. Ama plastik, alüminyum tabaklarda yemek hizmetini sürdüren bisikletli lokantalardan söz ederken gerçek restoranları göz ardı etmek mümkün değil. New York’lular arasında lokanta seçerken yüklü hesap ödeyen şişkin cüzdanlıların sayısı da hayli yüksek. Columbus Meydanı’nda Time Warner ikiz gökdelenindeki Japon ’Masa’ restoranı müşterilerine lezzeti olduğu kadar fiyatıyla da unutulmaz tecrübe sunuyor.
*
MASA, minik bir lokanta, 26 sandalyeli. Japon aşçı müşteri önünde çiğ balık çeşitlerini ince ince doğruyor, haşlanmış pirinçle zırh yapıyor çevresinde. Arkasından bifteklere sıra geliyor. Et yemekleri kızgın yağda birkaç dakikada pişirildiği için lezzeti kaybolmuyor. Geleneksel Omakase yiyecekleri bunlar. Çorbası, sıvı içinde zar inceliğindeki sebzeleriyle üç saat süren bu servis, kişi başına 300-500 dolar arasında.
Pahalılıkta Masa dışında Kuruma Zushi, Sugiyama, Megu gibi Japon lokantaları ilk sırada. Fiyatların aşırı yüksekliğine her gün Japonya’dan uçakla getirilen taze balıklar, doğal gıdalarla beslenip müzik eşliğinde masaj kasları yumuşatılan Kobe ve Mishama sığır etlerinin ithali sebep oluyor. Her müşteriye bir aşçının da hizmet etmesi cabası.
Japonları takiben Alain Ducasse, Daniel Boulud, Jean Georges gibi şöhretli Fransız şeflerin işlettiği restoranlar geliyor. Bu lokantalarda içki hariç fiyatlar adam başına ortalama 200 dolar. Tatsız sürprizlerle karşılaşmamak için girişte asılan mönülerdeki fiyatları incelemek lazım. Oysa New York’taki lokantaların aksine ’Masa’nın mönüsü yok.