Avrupalılık bir başka nitelik. Meriç'in sol tarafına geçseniz otomatikman Avrupalı olamıyorsunuz. Hele kafa kağıdı, pasaport dediğimiz belgelerde köken yeri doğu adresli ise.
Aş, iş arayışı veya düzene ters düşen inanç ve politik eğilimlerle Almanya, Fransa, İngiltere gibi batı ülkelerine sığınmayı başarmışların dahi ‘‘Türk, Arap, Hintli, Pakistanlı’’ gibi kişilik damgasından kurtulması mümkün değil. Avrupalının, bu minik kıtanın asırlar önce çizilmiş sınırları dışından gelenlere ırkçı gözlükle bakmakta devam ettiğini yinelemeye gerek yok. Son birkaç haftadır AB zirve öncesi-sonrasında batılı liderlerin ‘‘Tavşana kaç, tazıya tut’’ telkinlerini hatırlayın, yeter. Hele bir de Avrupa'nın ‘‘Mavi Kan’’ tabir edilen kremanın kaymağı sınıfı var ki evlere şenlik. Belleğimden silinmeyen bir anımı tekrar nakletmek istiyorum.
ASİL SINIFIN ADETİ
Londra'da Kraliyet Drama Sanatları Akademisi'nin (RADA) mezunlar törenini izliyorum. RADA ünlü tiyatro ve sinema oyuncularının başlangıçta eğitim gördüğü akademi. Kraliçe Elizabeth mezuniyet töreninin şeref misafiri. Okulu birincilikle bitiren bir Türk öğrencisi Kraliçe'yi karşılayıp buket verecek.
İlan edilen zaman geliyor. Akademinin kapısından sokağa kırmızı halı seriliyor. Siyah Rolls Royce'undan inen Kraliçe akademi holüne gelince İzmirli genç kızımız kendisine öğretildiği üzere Elizabeth'in önünde dizini zemine değdirip doğruluyor, çiçeği sunuyor. Aralarında kısa bir konuşma geçiyor. Alelacele deklanşöre basıp görüntüleri filme kaydediyorum.
RADA'nın tek tip jaketatay giyimli yönetim kurulu hilal çizerek sıralanmış. Küçük holde sığınacak yer yok, okul hoca ve personel kadrosundan geçilmiyor. Hilalin son ucuna ilişiyorum. Elizabeth tek tek yaşlı yöneticilerle tokalaşıp birkaç laf ediyor. Yanı başımdaki hocadan sonra sıra bende. Elini bana uzatırken bakışları spor ceketim, fitilli siyah kadife pantolonumda dolaşıyor. Yaşım-başım yöneticiliğe uygun değil. Kıyafetime ilaveten omuzumdan sarkan kameram faul (!) görünüşümün üzerine tuz biber ekiyor. Göz göze geliyoruz. Elini geri çekiyor. İngiltere Kraliçesi ‘avam’dan biriyle niye tokalaşsın! Arkasına dönüp akademi müdürüne yöneliyor.
Aynı akşam konuştuğum bir İngiliz meslektaşım ‘‘Onlar ‘Blue Blood' (Mavi Kanlı). Yakında alışırsın asil sınıfın adetlerine’’ diye gönlümü almaya çalıştı. Bu terimin aslı İspanyolca’da ‘Sangre Azul.’ Güneşten kaçınan beyaz tenli İspanyol aristokratlarının kollarında mavi damarlar daha belirgin görünüyor. Yakıcı sıcakta tarlada çalışan köylülerin vücudu güneş yanığı içinde. Mavi damarlar soyluları köylülerden ayırmak üzere batı dillerine girmiş. Bu terime İspanyolları takiben ilk sahip çıkan ise İngilizler.
İnsanlar arasında sınıf farkına oldum olası akıl erdiremedim. Bence kral-kraliçeler yalnızca oyun kartlarında kalmalı. Oysa Avrupa'da hala prens-prenses, dük-düşes, baron-barones, kont-kontes unvanlı, asilzade gözüyle bakılan bir sürü insan var. Kimlerdir bunlar, ne iş yaparlar, bu şatafatlı ünvanlara nasıl sahip olmuşlar bilmiyorum, merak da etmiyorum.
Tekrar İngiltere'ye dönüyorum. Son 10 yılda Buckingham Sarayı odaklı kraliyet ailesine bir göz atın. Prenses Margaret'in oğlu yaşındaki bir hippi müzisyeni Mystique Adası'na kapatması, Prenses Anne'in evliyken korumasını baştan çıkartıp ikinci evliliğini yapması, Prens Edward'ın eski eşi Sarah Ferguson'un skandalları, tahtın varisi Prens Charles'ın Diana'nın üstüne eski metresi Camille Parker'ı kuma alması, Prenses Diana'nın dizi aşkları ve TV'de Charles'ı boynuzlattığını açıklaması yıllardır magazin basınına ihtiyaç fazlası malzeme çıkarttı. Bunlar Avrupa'nın asilzade sınıfı. Eğer asalet kriteri koldaki mavi damar ise.
Son günlerde Kraliyet Muhafız Kıtası'nda soylu sınıfından binbaşı James Hewitt'e Prenses Diana'nın gönderdiği aşk mektuplarına en yüksek fiyatı verecek alıcı aradığını duyduğumda midem bulandı. Bu mu asillik? Bırakın her şeyi erkeklik bu kadar ayağa mı düştü?
Gene de burnu Kaf Dağı'nda İngiliz halkının. Film, TV dizileri, romanlara sürekli konu olan kraliyet ailesine hala taparcasına bağlılar. Başta Türkiye pek çok ülkenin Avrupa Birliği'ne aday olmakta can atmasına rağmen İngilizler kendilerini Avrupalı dahi görmeyi zul addediyor. Avrupa'yı küçümsemek için Manş Denizi ile Ege arasını Continent (Kıta) diye tanımlıyorlar.
Avrupa basınında polis-adliye haberlerini, sosyete dedikodularını okursanız bizi Avrupalılığa layık görmeyenlerin içyüzünü öğreneceksiniz. Avrupa ailesine girmek için Kopenhag anlaşmasındaki demokrasi, insan haklarına saygı gibi kriterlere ırkı, dini farklılar arasında gerçekten insan eşitliği, ahlak ve onur kavramlarının da ilave edilmesi gerekiyor.
Kralın Hitler'le fotoğrafını alan olmadı
1938'de boşanmış bir kadın olan Mrs. Simpson'la evlenmek için tahttan feragat eden İngiltere Kralı VIII. Edward'ı Adolf Hitler'le el sıkışırken gösteren bir fotoğraf geçen hafta satışa çıktı ama kimse almadı. Kralın yakınlarından Sir Dudley Forwood, müzayedeye çıkardığı fotoğraf için 8 bin sterlin istemişti. Savaş öncesi Kral Edward'ın Nazilere duyduğu hayranlık İngiltere'nin epeyce başını ağrıtmıştı.