HAVA kış arifesinde sonbahar. Gene de hálá kış içindeyiz. Yeni bir kar fırtınası basmadan Central Park’ın yolunu tuttuk. Amacımız Christo ile Jeanne Claude’un kentte heyecan uyandıran ’The Gates’ (Kapılar) adlı toplum sanatını görmek.Gazete başlıkları çarpıcı. Daily News’ün baş sayfasını kaplayan resmin üstünde tek kelime ‘Awesome’un (korku veren) bir anlamı. Bu Edvard Munch’un ünlü yapıtı ’Scream’e (Çığlık) yakışacak bir sözcük. Pentagon Bağdat’ın bombalanması tanıtımında ’korku’ sözcüğünü kısaltarak seçmişti. Ama şimdi editörler kelimeyi diğer anlamı ’huşu veren’ için kullandılar.*CENTRAL Park’a Columbus Meydanı’ndaki başlangıç noktasından giriyorum. Etraf güneşli yaz günlerini aratmayacak kadar kalabalık. Çocuklu aileler, el ele gençler, yabancı turistler, atlı-motosikletli polis devriyeler cirit atıyor trafiğe kapalı parkta. Birkaç adım sonra bir insan seline karışıyorum.Garip bir manzara çıkıyor karşıma. Önümde safran renkli bir patika yol yılankavi uzuyor. Yolda her on beş metrede diklemesine iki paralel çelik direk, tepede enlemesine bir çubukla birleşiyor. Yukarıdan yarı direk boyuna inen safran renkli dilimli perdeler hafif rüzgarla dalgalanıyor. Bulgar kökenli Christo ile hayat arkadaşı Fransız Jeanne Claude’un ortak sergisindeki tüm kapıların hepsi bu görünümde.’Kapılar’ın altından geçerek yürümeye devam ediyorum. Ama bir süre sonra biteviyelikten sıkılıyorum. Yoko Ono’nun yaşadığı Dakota binası karşısına gelince kalabalıktan sıyrılıp çimlere oturuyorum. Cebimde katlanmış bir gazete kupüründen serginin temel bilgilerini okumaya başlıyorum.*CHRISTO-Jeanne Claude ikilisi ’toplum sanatı’ sergilemekle ünlü. 1985’te Paris’te Pont Neuf köprüsü kemerlerini altın rengi plastik kumaşla kapatmışlar. 1991’de aynı günde Los Angeles’ta 1760 sarı, Japon kenti İbaraki’de 1340 mavi dev şemsiye açmışlar. On yıl önce Berlin Meclis binasını tepeden tabana üç yüz bin metrekare kalın plastikle ambalajlamışlar.Central Park’taki ’Kapılar’ olayına giriştikleri tarih ise 1979. Oysa New York belediyesi izin vermediği için bu yıla kadar gerçekleşmemiş bu proje. Sanatsever milyarder belediye başkanı Michael Bloomberg’in yeşil ışıl yakmasıyla Christo ve eşi kolları sıvayıp işe koyulmuşlar.Açıkhavadaki sergide 7 bin 500 ’kapı’ var. Kapılarda kullanılan çelik 5 bin 290 ton. Çelik boruları kaplayan muşamba kılıfların uzunluğu 100 km. Kapıların toprağa çakılı temel levha sayısı 15 bin. Tüm yapıda kullanılan civata adedi 165 bin. Kapı tepesinden aşağıya sarkan safran perde dilimlerinin uzunluğu 185 bin km.Gazete kupüründeki haritaya bakıyorum, serginin güzergahı ilmeklerle parkı dört kutuptan çevrelemiş. Manhattan’ın görkemli kesimi 58’inci sokaktan zenci mahallesi Harlem’e kadar uzuyor ’kapı’ zinciri. 7 bin 500 kapının tümünü görmek isteyenin 37 km. yürümesi lazım. Maraton koşusu mesafesini yürümeye hiç niyetim yok. *KİŞİSEL değerlendirmeye başlıyorum. Gazetelerde bu proje ’21’inci yüzyılın sanat olayı’ diye niteleniyor. Basında adı ’Toplum Sanatı’. Niye bireysel değil de toplum. Acaba ’Kapılar’ gerçekten sanat mı? Muşamba kaplı çelik direklerden sarkan ’perde’ler İtalyan mahallelerinde kuruması için iplere asılı bırakılan yatak çarşaflarını andırıyor. Rengi ise Hintli sahte peygamber Bagwan’ın müritlerinin giysilerini, yeni yıl sokak gösterilerinde Çinlilerin dalgalandırdığı safran kumaş flamalarını anımsatıyor.Gerçek olan husus ise, Central Park’ın bol renkli ağaçlar, göl, su benti, atlıkarınca, hayvanat bahçesi, gece-gündüz ışıldayan lokantasını içeren görünümünün değiştiği.Christo, ’Kapılar’ın nasıl bir sanat olduğunu soranlara ‘Ne görüyorsanız o’ cevabını veriyor. Çubuklara asılı perdeler yerine safrana boyanmış su bidonlarını birisi yol boyunca sıralasa gene sanat olayı mı denecek? Ama Christo sanat kisvesi altında New York belediyesinden para sızdırmış değil. 21 milyon dolarlık sergi masrafını kendi cebinden ödemiş.Sanatı tarif etmek de, sanat eserini değerlendirmek de kolay değil. Geçen yüzyıl başında şöhretli yazar Marcel Proust ressam Johannes Wermeer’in yapıtı ‘The View of Delph’ için ‘Dünyanın en iyi tablosu’ demiş. Hollandalı Wermeer’in tablosunda çayırda otlayan 5-6 inek görünüyor. Proust acaba birilerine mesaj mı vermek istedi?