Paylaş
‘Kıbrıs'ta Tek Çözüm'' başlıklı yazımız üzerine okurlarımızdan gelen yankılar Ada'da Türk ve Rum toplumları için iki ayrı egemen devlet görüşümüze destek veriyor. Öyle ki ‘‘Geçit töreninde küçük bir çocuğun ‘‘Kral çıplak'' diyerek büyüklerinin gözünü açtığı hikayeyi andırıyor'' şeklinde yorum yapanlar da var.
KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş da Lefkoşa'dan bizi kutlayarak ‘‘Yetti artık'' dediği mektubundaki değerlendirmelerinin bir kısmı şöyle :
‘‘Dünya dediğimiz ‘‘yüce'' ülkelerin Kıbrıs'ta 34 yıldır Kıbrıs Türklerine reva gördükleri haksızlık ve adaletsizlik ( bu dünyada tarafsız Uluslararası Adalet Divanı olsa) mahkemelik suç teşkil ederdi. 34 yıldır katlanıyoruz. Bunlar Rum-Yunan ikilisinin Girit oyununun suflörleri oldular. Zorla veya kandırılarak Kıbrıs'ı Rum'a, Yunan'a peşkeş çekiyorlar. Oyunun son perdesindeyiz. AB yolu ile perdeyi indirip bizi mahkum edecekler. Van der Brooke bana ‘‘Hukukun üstünlüğünden bahsetme, Kıbrıs siyasi bir meseledir'' diyor ! 1960 anlaşmalarını gündeme getiriyorum. ‘‘Onlar eskidir'' diyor. Fiili durum - iki cemaat, iki devlet diyorum. Alay edercesine ‘‘Dünya Kıbrıs Hükümeti'ni meşru hükümet olarak tanıyor. Bu hükümet üyelik için geçerli müracaatı yapmıştır. Aklınızı başınıza alınız, treni kaçırmayınız'' diyor. Trenin Kıbrıs treni olmadığını, Rum'un treni olduğunu bir türlü görmek istemiyor. Kıbrıs üzerinde Türk-Yunan dengesi var, Kıbrıs her iki Anavatan'ın üye olmadığı bir birliğe giremez diyorum. Anlamazlıktan gelip ‘‘AB hangi ülkeyi üye yapacağı konusunda kimseye veto hakkı tanımaz'' diyor. Kıbrıs diye kabul ettiği kuruluşun 34 yıldır silah zoru ile ambargolarla, dış dünyada yalanlarla, şantajlarla ‘‘her iki cemaatin vatanıdır' dedikleri Kıbrıs'ta Kıbrıs Türklerine tahakküm için uğraştığını gören, anlayan yok! Dolayısı ile bu yolda ben de senin gibi ‘‘çıkış'ı evvela ayrı ve Rumlar'a her hususta denk ve egemen bir birim olduğumuzun isbatında ve bunun kabulünde görmekteyim. Aksi halde Rum-Yunan ikilisi Kıbrıs'a sahip çıkmak için Akdeniz'de yeni çılgınlıklar sergileyecekler diye düşünüyorum.''
Hukuk ve adalet yoksunluğuna düşenler dışında hiç kimsenin Denktaş'ın yakınmalarına katılması mümkün değil. Oysa ‘‘taverna, uzo'lu buzuki partileri, dostluk geceleriyle Türk-Yunan-Rum dostluğunu pekiştirerek Kıbrıs'ta adil çözüme ulaşılacağını sananların gözardı ettikleri önemli bir husus var. Rum yönetiminin 1960'lardan bu yana Kıbrıs Türk'ünü siyasi, sosyal ve ekonomik alanlarda kendi halkıyla eşit görmeye yanaşmayışı tüm çözüm formüllerini kitleyen tek engel. Makarios'tan başlayıp Kipriyanu, Vasiliu ve Klerides'le karşılıklı görüşmelerimizde Kıbrıs Türklerini adanın ikinci-üçüncü sınıf halkı görme tutkularına bizzat şahit olduk. Bu sabit fikri mevcut olmayan güveni artırıcı değil yaratıcı yöntemlerle ortadan kaldırmak yerine ne yaptıkları ortada. Türkiye düşmanı PKK'ya kucak açmak, Kıbrıs Türk'ünü yaşamdan bezdirmek için ambargo uygulamak, Türk kesimine geçen turislerin dönüşlerinde alışverişine el koyup ceza yazmak, fabrika bacası boyunda S-300 füzeleri siparişi vermek, sınır anlaşmalarını ihlal edici motorize konvoylar düzenleyerek kışkırtıcılığı tırmandırmak, AB üyeliği şantajı son zamanlarda sözde ortak devlet çözüm müzakerelerine paralel Rum girişimleri.
Atina'nın Ege Adaları, kıta sahanlığı, karasuları, FIR hattı gibi sorunları taşıdığı dış dünyada yıllardır sürdürdüğü düşmanca kampanya da Rum-Yunan ikilisinin Türk ırkına beslediği kin üstüne ayrıca tuz-biber.
Şimdi başımızı kuma sokup bu kafadaki insanlarla dostluk, komşuluk laf salatasıyla ortak devlet mi kuracağız ? Ortalığı toza duman katacak Rus füzeleri getirenlere zeytin dalı uzatma safdilliği yerine ‘‘göze göz, dişe diş'' demekten başka çare yok. Bundan sonra Kıbrıs masasına getirilecek belge çifte ikili federasyon safsatası yerine açık-seçik ‘‘Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'' adını taşımalı. Ne eksik, ne de fazla.
Yazarımız Doğan Uluç' un pazartesi yazısını gecikmeyle yayınlıyoruz. Özür dileriz.
Paylaş