Doğan Uluç: Kelepçe şakırtısı







Doğan ULUÇ
Haberin Devamı

Devlet Güney Bölgesi Sulh Mahkemesi çıkışında güvenlik görevlisi bıraktığım cep telefonunu geri verirken, ‘‘Artık eskisi gibi kalabalık değilsiniz. İzlediğiniz şöhretli birisi miydi ?’’ diyor. Görevli, geçen hafta boyunca mahkemede duruşmalarını takip ettiğimiz Cavit Çağlar'ı soruyor. Aramızda, Türk-Türk'e konuyu tartıştığımızda bir sürü laf ediyoruz. Oysa adam bizden değil, yabancı. Hükümette önemli mevkilere gelmiş, şirketler kurucusu, fabrika bacalarından duman eksilmeyen, mal-mülkünün sayısını bilmeyen ünlü işadamı-sanayicinin kim olduğunu, niye tutuklandığını anlatmaya niyetimiz yok. ‘‘İlginç bir dava, hoşça kal.’’ diyerek döner kapıya yöneliyoruz. Arkamdan ‘‘Rahata alışmış ise MCC'si yadırgayacak’’ diye laf atıyor. Yanıtlamaya gerek görmüyoruz.

Kısa adıyla MCC Manhattan'ın finans ve New York Borsa'sının bulunduğu kesimde mahkeme öncesi sanıkları barındıran Metropolitan Correctional Center cezaevi. Ortaçağ kalelerini andıran kalın duvarla çevrili, içeriye oyuk pencereli binada Cavit Çağlar bu satırları okuduğunuzda, eğer çıkarılmadıysa 12'inci gününü doldurmuş olacak. Cezaevi sözcüsü Robert Brooks ile konuştuğumda Türkiye'nin sayılı işadamlarından biri olan Çağlar'ın katlanması çok güç bir yaşam düzeni içine girdiğini idrak ediyorum.

‘‘MCC çok disiplinli bir yer. Kurallar tutuklu veya mahkumun sosyal, ekonomik düzeyi gözetilmeden uygulanır. Tutuklu ilk geldiğinde çırılçıplak soyunduktan sonra saçları, ağız içi lastik eldiven takmış gardiyanlarca aranır. Mahrem yerleri ise vücuduna dokunmadan gözle incelenir. Sabah saat 06:00'da kahvaltı verilir mahkumlara. Öğle yemeği 11:00, akşam yemeği ise 17.00'de. Dışardan yemek getirilmesi yasaktır. Herkes aynı yemeği yer. Mahkumlar para taşıyamazlar. Getirildiğinde üstündeki para, varsa ziynet eşyası makbuz karşılığı alınır. Mahkum cezaevi iaşe ve levazımat dükkanından alışverişini bir liste yaparak gardiyana verir. Sonra gardiyan kağıt torbayla siparişini getirip teslim eder. Ayda 300 dakika lokal telefon etme hakkına sahip mahkumlar, bir kere de uluslararası telefon açabilirler. Yapılan tüm telefon konuşmalarını dinliyoruz. Bay Çağlar'ı ailesi yalnızca pazartesi günleri 17:00 ile 20:30 arasında ziyaret edebilir. Avukatı ise günün 24 saati gelip görebilir.’’

Ziyaret imkanının haftada 3.5 saatle kısıtlandığına işaret ederek, ‘‘Az değil mi?’’ dediğimde ‘‘Ziyaret süresi mahkumdan mahkuma değişir. Çağlar için 3,5 saat’’ yanıtına rağmen ayrıntıya girmiyor. Bir başka soruma cevap vermeden önce ekliyor: ‘‘Bazı mahkumlar mecbur kalmadıkça ziyaretçi istemiyor. Çünkü her ziyaretten sonra mahkum hücresine götürülmeden önce zararlı madde alıp almadığını tesbit için çırılçıplak arama ve kontrolden geçiriliyor.’’

Brooks, diğer cezaevlerinde olduğu gibi MCC'de kabadayı ‘‘Baba’’ların mahkumlardan haraç almasını, cürüm işlenmesini önlemek için zaman zaman hücrelerin boşaltılarak arandığını da söylüyor. Cezaevi sözcüsünün anlattıkları iç karartıcı şeyler. Dinlemek dışında yapacağımız birşey yok.

MMC'nin karşısındaki New York Devlet Güney Bölgesi Sulh Mahkemesi’nde geçen hafta izlediğimiz sahneler de hala gözlerimden gitmiyor. 1990'lı yılların başında dönemin Başbakanı Demirel'le birlikte devlet bakanı sıfatıyla Amerika'ya gelen Çağlar geçen hafta iki dedektif arasında üstünde lacivert renkli mahkum tişörtüyle mahkemeye getirildi. İçeri alınmadan önce çözülen kelepçelerin şakırtısı hala kulaklarımda. Tutuklu halinin devamı kararının alındığı duruşmada Çağlar ezik, sinmiş, korkulu görünmedi. Başı dik idi. Karar açıklandıktan sonra ayağa kalkarak, ‘‘İlk uçakla ülkeme dönmek istiyorum’’ diye başlayan konuşmasını gür sesle, teklemeden yaptı.

İşimiz savcılık, yargıçlık değil. Çağlar'a yüklenen suçlar hakkında hüküm vermek, ahkam kesmek de bize düşmez. O konu adli mercilerin görevi. Ankara'da gerekli iade belgeleri hazırlanıp ABD Dışişleri Bakanlığı kanalıyla New York Savcılığı'na iletilmesinden sonra Çağlar koruma eskortluğunda Türkiye'ye dönecek. Ünlü işadamı dört duvar arasında kendisini ‘‘kaçak’’ ilan eden ülkesine ayakbasacağı günü iple çekiyor olmalı. MCC tecrübesi sanırım yaşamı boyunca belleğinden silinmeyecek. Biz de anavatanımızda Çağlar düzeyine erişmiş kişileri sanık sandalyesinde, kelepçeyle cezaevi kapısında izleme ıstırabına bir daha katlanmak istemiyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları