Paylaş
İstanbul, Akdeniz kıyıları derken tatil bitti, yoğun kış yorgunluğu da üstümüzden gitti. Ve daha mühimi 11 aylık kabus da bitti.
Anavatanda yıllık tatillerimizden böylesine mutluluk içinde Amerika'ya döndüğümüzü hatırlamıyorum. Refahyol koalisyonunun Türkiye'nin geleceği üstüne serdiği kara örtünün kalkması ülke sathındaki bizler kadar dışarda da coşku yarattı. Amerika ve Avrupasıyla yabancı uygar basının son aylarda Türkiye'yi İran, Libya, Cezayir'le ardı arkası bitmeyen kıyaslamaları Mesut Yılmaz hükümetinin işbaşına gelmesiyle anide kesiliverdi. Halkımızın büyük çoğunluğu gibi Türkiye'yi Orta Doğu, Kafkaslar ve Balkanlar'da istikrar unsuru, laik ve demokratik, güvenli dost ve müttefik olarak gören devletler de nihayet ‘‘oh'' çektiler.
Ülkemizdeki yaşam dinamizmi inanılır gibi değil. Gittiğimiz yerlerde inşaat sektöründen, iş-ticaret kesimlerine, turizme kadar akıl durduran bir canlılığa, atılım şahlanmasına tanık olduk. Çanakkale Boğazı'ndan Bodrum, Marmaris'e Fethiye'den Antalya ve İskenderun'a sıra sıra tatil köyleri, otel dizilerinin giderek katlandığını farkettik.
Ege ve Akdeniz kıyılarında görülen turistik gelişme deniz kirlenmesi, doğa yozlaşmasına yakalanmış İtalyan ve Fransız Rivieralarına, aşırı süslü yapay güzellikte Florida, Karayipler, Cancun ve Acapulco'dan ileri doğuda Hawaii, Bali ve Java'ya yerküredeki benzerlerini kıskandıran boyutlara ulaşmış. 1997'de yabancı turist akınının beklenen rekor sayıya ulaşmasında kusursuz doğa zenginliğine eşlik eden modern tesisler ile içtenlikle hizmet sunan personel servisinin katkılarının da hakkını vermek gerekir.
İnsanlarımızı bu kez daha güleryüzlü, geleceğe umutla bakan bir görünüm içinde bulduk. İşadamı, memur, bürokrat, şoför, ordu mensubu, MİT görevlisi, ev kadını, emekli, işçi ve öğrencisi dahil konuştuğumuz kişiler geçen dönemin şaibeli iktidarının getirdiği karamsarlığın toplum için ibret verici tecrübe olduğunda görüş birliğinde.
Türkiye'nin anide pembeleşen 11 aylık kara tablosu rafa kaldırılmış olmasına rağmen ülke sathında tabanda tohumları serpiştirilmiş irtica tehlikesi tamamen unutulmuş değil. ‘‘Refahyol, ilk iktidar denemesinde politik çekişmelerden bıkkınlık getiren tepki oyları yanısıra aşırı müslüman destekçilerini de hayalkırıklığına uğrattı. Aklı başında hiç kimse Türkiye'nin sokakları çember sakallı, kara çarşaflılardan geçilmeyen, şeriat rejimiyle yönetilen bir ülkeye dönüşmesini istemeyeceğini kısa Refahyol iktidarında anladı. Herkese ders oldu bu eski dönem'' görüşünü çoğunluk paylaşıyor şimdi.
İzlenimlerimiz şöyle: Uygar ülkelerde yaşam süren 4 milyona yakın vatandaşımız ile anavatandaki milyonlarca yakınları için Türkiye'nin yolu Batı'nın yolu. Lise ve üniversite mezunu öğrencilerimiz ilim-irfanı Körfez şeyhlikleri, İran veya Libya'da değil Avrupa ve Amerika'da arıyorlar. Bir kısım inşaat firmaları dışında hemen her alandaki iş ve ticaret sektörü sahip ve çalışanları için hedef gene Batı.
Toplumumuzun öz dokusunu kurnazca değiştirme peşinde olan, yandaşlarına devlet kaynaklarını seferber eden Refahyol'un son aylarda hırçınlaşması da sağduyu sahibi halkımızı Orta Çağ dönemine yöneltmeyi başaramayacağını anlamasından kaynaklandı. Yılmaz Hükümeti'nin başa geçmesini takiben cami çıkışlarında cılız gösterilere başvurulması da ayni çaresizlik çırpınışları.
İnsanoğlu deneyinceye kadar neyi yapamayacağını bilemez. Umduğunu bulamayan Refahyol geç de olsa bunu idrak etti. Kabus bitti, hepimize geçmiş olsun.
***
Sayın Sedat Kılavuz'a: Hillside-Akbük başlıklı yazımızda yalnızca harem-selamlık işleten tesise atıfta bulunduk. Akbük'te kadın-erkek ayırımı yapmaksızın turizme hizmet veren modern otel ve pansiyonlar eleştirimiz dışında kalıyor.
Paylaş