Paylaş
Hava kabarcıkları birbirini takip ederek su sathına çıkıyor. Soluk floresanla aydınlanan akvaryum çeyiz sandığı kadar. Dibinde üç ıstakoz, göz hesabıyla iki karış boyunda en büyüğü. Bar taburesinden eğilip fiskeyle camı tıkırdatıyorum. Kımıldayacak halde değiller. Kıskaçları telle sarılı. Büyük olanı mesajımı almış olacak, siyah antenleri hafifçe yukarı dikiliyor. İleri geri sallanırken cama değiyor.
Yemekte buluşacağım arkadaşımın yolunu gözlemiyorum lokanta barında artık. Bakışlarım akvaryumda odaklanmış, aklım ıstakozlarda. Üçü de kader mahkumu. Balıkçının tonoz tuzağına düşüp yukarı çekilirken kimbilir ne kadar debelenmişler. Şimdi bu lüks lokanta mönüsünde özel fiyatla zengin müşterilere sunuluyor. Derin suların bu mağrur yaratıkları acaba daha ne kadar bulanık akvaryumun dibinde kalacaklar? Bir iki gün mü yoksa birkaç saat mi? İştahımın kapandığını hissediyorum. Çocuksu düşünceler geçiriyorum kafamdan. Bu ıstakozları satın alıp Doğu Nehri'ne götürsem, kıskaçlarını çözüp azat etsem rahatlayacağım diyorum. Olacak şey değil tabii. Barmen Nino içkimi tazelerken yaşlı bir garson kolunu sıvayıp akvaryumdan ıstakozların en küçüğünü boynundan tutarak çıkarıyor. Siyah anteni iki yana sanki ‘‘elveda’’ dercesine sallanıyor. Çaresiz mahluku karşı masadaki orta yaşlı bir kadına gösteren garson mutfağa yöneliyor. Şık giyimli kadının açık gerdanını süsleyen pırlanta kolye Mali'nin dış borçlarını rahat karşılar. Durgunluğumu farkeden Nino ‘‘Devamlı müşterimiz. Ürdünlü bir prenses’’ diye bilgi veriyor.
İnsanoğlunun yaşamı çeşiti koşulların sebep olduğu haksızlıklarla dolu. Hayatta kalmak için yemek şart. Yoksulu açlığını bastırmak için ne bulursa yiyor, zengin mönüsünde ise kuş sütü eksik değil. Yerkürede bir milyarı aşkın insanın günlük geliri bir doların altında. Bir dolarlık bu insanlar et kokusunu duymadan göçüp gidiyorlar. Zihnimde UNICEF broşürlerinde Afrikalı bir çocuğun görüntüsü canlanıyor. Kürdan bacaklı çocuk göz çukuruna yerleşmiş sinekleri kovamayacak kadar güçsüz. Kadın gönüllü açlıktan ölüm safhasına düşmüş çocuğun boğazından aşağı sıvı gıda vermeye çalışıyor. Oysa bu ve benzeri resimler yeni değil, yıllardır BM'ye bağlı kuruluşlarda fakir ülkelerde açlık ve hastalıkla savaş için açılan yardım kampanyalarında kullanılıyor. Gelişmiş toplumların kara kıta Afrika'dan Güneydoğu Asya'ya uzanan bu sefalet yelpazesine gerekli ilgiyi göstermediği ortada. New York gibi lüks kentlerde sık sık maksadına ulaşmayan uluslararası toplantılar sürüyor. Bu toplantılara harcanan milyonlarca dolarla neler yapılabileceğini kimse düşünmek istemiyor. Her yıl 3,5 milyon çocuk zatürreeden, 3 milyonu ishal, bir milyonu ise kızamıktan ölüyor. Oysa 15 cent'lik antibiyotik ile zatürree, 10 cent'lik tuz-şeker pakediyle ishal, 15 dolarlık aşıyla bir çocuğu kızamık dahil altı öldürücü hastalıktan kurtarmak mümkün.
Son 10 yıl içinde Habitat II için 30 bin delege İstanbul'da, kadın konferansı için 50 bin kişi Pekin'de, çevre koruması-ekonomik kalkınma kongresi için 47 bin delege Rio de Janeiro'da boy gösterdiler. Gene de yoksul ülkelerin sorunları hala çözüm bekliyor. Bu konferansların birinin harcaması Afrika'nın sağlık ve beslenme sorunlarında önemli gelişmeler sağlayabilirdi.
BM Genel Sekreteri Kofi Annan'ın yerkürede son 4 yıl içinde ayak basmadığı yer yok gibi. Annan modern Marco Polo. Bir seyahat tutanağı Genel Sekreter'in yardımcılarıyla beş kıtada 220 şehir ve bölgeyi ziyaret ettiğini ortaya koyuyor. Yalnızca İsviçre'ye 23 kere gitmiş. Birkaç geziyi iptal etmis olsaydı o parayla kimbilir kaç çocuğun hayatı kurtulmuş olurdu.
Ilık iklimli, egzotik kentlerde toplantı, konferans, kongre adı altında lüks otelleri, pahalı lokantaları içeren seyahatlere çıkmayı kim istemez? Hele faturaları başkaları ödüyorsa? Ne Genel Sekreter Annan ne de 200'e yakın ülke temsilcileri. Toplumları refah içinde bireyleri zengin ülkelerin kurduğu bu düzeni değiştirmek kimsenin harcı değil. Yoksulun ıstırabını zenginin paylaşmasını beklemek safdillik olur.
Yaşlı garson üstünde buhar tüten ıstakozu karşı masaya getirip pırlanta kolyeli kadının önüne koydu. İçkimden bir yudum alırken omuzuma dokunulmasıyla düşüncelerimden sıyrıldım. Arkadaşım, ‘‘Bu saatte trafik malum, kusura bakma’’ dedi. Barmene ödeme yaparken, ‘‘Gel seni yeni açılan bir restorana götüreceğim’’diye kapıya yöneldim.
Paylaş