İmdat

Doğan ULUÇ
Haberin Devamı

Yazıya ‘‘Toprağı bol olsun'' diye başladıktan sonra hemen ardından ‘‘İmdat'' demekten başka bir şey gelmiyor içimden. Son bir haftadır yazılı ve görüntülü basında Prenses Diana'yı görmekten içime fenalık geldi. Gazetelerin ön sayfalarında boy boy kaza resimleri, eşi, çocuklarıyla, geziler ve davetlerde en şık kıyafetler, pırıltılı takılar içinde fotoğrafları, kaza soruşturmaları, yorumlar. Dergilerde kapağı kaplayan resimlerle özel Diana ilaveleri, TV ekranlarında kabus getiren cenaze töreni görüntüleri, muhabirlerin naklen yayınlarda ağlamaklı konuşmaları, özel programlar, eş-dost ve tanıdıklardan, eski sevgililere kadar röportajlar ve anı tazelemeleri. İngiltere ve diğer bazı ülkeler gibi Amerika'da da yarıya inmiş bayraklar. Lokanta, mağaza kapılarında ‘‘Seni unutmayacağız Prenses'' ibareleri. Tüm dünya basınının günlerdir başlıca gündemi Galler Prensesi Diana.

Gerçekte başkası olsa polis bültenlerine yeknesak, duygusuz satırlarla geçecek bu ölüm Avrupa'da yılda 50 bini aşkın trafik kazalarından yalnızca biri. Oysa ecelin zamansız canını aldığı trafik kurbanlarının çoğu Helga, Marie, Anita veya Süheyla gibi aile ve yakın çevresi dışında tanınmayan kişiler. Ancak kimliğinin önüne ‘‘Prenses'' ünvanı, hele ardından Diana adı gelince iş değişiyor. Olay kaza olmaktan çıkıp toplumların dilinden düşmeyen eşi, benzeri hiç görülmemiş ilgi odağına dönüşüyor. Kişinin sosyal konumu sağlıkta olduğu gibi ölümde de bir insanı diğerlerinden farklı ama çok farklı kılıyor.

Yerkürede şimdi yüzlerce milyon insan Prenses Diana'nın matemini tutuyor. Prens Charles'ın metresinin peşine takılıp boşadığı Diana'nın kazaya kurban giden diğer hemcinslerinden farkı ne? Afrika'nın göbeğinde Tutsi-Hutu savaşında katledilen yüzbinlerce, eski Yugoslavya'da bebeğinden ninesine soykırıma uğrayan onca Boşnak'ın canı hiç mi değersiz? Ya hergün dünyanın hemen her ülkesinde araba kazasında ölen genç kızlar veya kadınlar? Onlar da insan evladı iseler dünya Prenses Diana'ya gösterdiği ilgiyi niye esirgiyor?

Öyleyse niye diye kendime soruyorum. Diana bilim, teknoloji, sanat alanında isim yapmış, kanser, Alzheimer gibi milyonlarca can alan illetlere çare bulmuş veya vatanını esaretten kurtarmış komutan veya devlet adamı değil. Hollywood yıldızlarını aratmayan kusursuz güzelliğine, etkileyici bakışları, okul-hastane ziyaretlerinde candan davranışlarına kimsenin bir diyeceği yok. Gene de ölümünden sonra bunca insanın tapınmaya yakın ilgisine yeterli değil bu nitelikler. Aksi halde yarım yüzyılını kanserli, cüzzamlısı ile hastalara, yoksul-düşkünlere adamış Rahibe Teresa'nın vefatı böylesine kaynayıp gitmezdi, ardından haftalarca ağıt dizeleri sıralanırdı.

Yaşamına göz attığımızda karşımıza İngiliz kral ailesine gelin gitmesiyle vasat yaşamı efsaneye dönüşen, eğitimi lise ötesine geçmemiş, fazlaca kültürlü olmayan genç bir kadın çıkıyor. Pembe rüyaları karanlıklar girdabında boğulan kısa hayatında hayranlarının kızlık soyadını dahi bilmediği Diana İngiliz sarayınca dışlandıktan sonra TV'lerde ev kadınlarının izlediği, içinde her türlü traji-komedinin yer aldığı Soap Opera'ların yıldızı rolünü üstlendi. Kocasının uzatmalı metresine tutkusu sonucu boşadığı güzel kadının iki cepheli yaşamı astrolog, falcı, terzi danışmanlar, skandal koleksiyoncusu Düşes Fergie'yle özel klüp alemleri, ölümde dahi keder sergilemeyi asalete yakışmaz gören asık suratlı sözde soylu saray efradına ve kendisini boynuzlatan kocasına nisbet zina maceraları, Mısırlı sevgilisi Dodi'yle lüks tatiller ile yabancı diyarlarda yarı resmi kişilikle hayır davetlerinde boy gösterme, hal-hatır sormayla kısıtlı kısa hasta ziyaretleriyle geçti.

Özellikle gelişmiş toplumlarda değişik alanlarda bazı şöhretlerin ‘‘ikon'', ‘‘efsane'' haline getirilmesi yolunda eğilimlere zaman zaman şahit oluyoruz. Marilyn Monroe, James Dean, Elvis Presley, Grace Kelly, Jackie Onassis bu eğilimin başta gelen örnekleri. Kaderin cilvesi olsa gerek M.M., Dean, Elvis, Prenses Grace'in ve Jackie'nin dramatik yaşamları da şöhretlerine layık olmayan şekilde son buldu. İnsanların büyük çoğunluğunun hiç karşılaşmadığı, parıltılı, renkli, macera dolu yaşamlarını basından izlediği bu şöhretlere tutkusu muhtemelen bir ihtiyaç.

Gene de Prenses Diana için sergilenen yas ve keder tufanının ölçüsünün kaçırıldığını sanıyoruz. Her gün polis bültenlerinde, vefat ilanlarında kısaca geçiştirilen insanlar, insanoğlu değil mi?

Yazarın Tüm Yazıları