Paylaş
Yerkürede ekonomisi Türkiye kadar tezat dolu ender ülke olsa gerek. İnşaat sektörümüz yabancı rekabete rağmen nerdeyse Moskova'yı tekeline almış. Ambargo altındaki Irak'a ulaşan ihtiyaç maddelerinin çoğu Türk Malı damgasını taşıyor. Avrupa'da Romanya'dan, Orta Asya'da Kazakistan'a ve eski Sovyet cumhuriyetlerine kadar birçok yerde Türk şirketlerinin sayısı, yatırımların toplamı gelişmiş ülkelerden fazla.
İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük kentler yıllardır yapı patlaması içinde. Ege, Akdeniz sahillerinde mantar gibi türeyen otel-motel dizileri döviz akımının neticesi. Uluslararası finans çevreleri ekonomik geleceği en parlak ülkeler arasında Türkiye'yi gösteriyorlar.
İçte ve dışta böylesine pembe bir tabloya rağmen Türk ekonomisi yeniden IMF masasına yatırıldı. İşte tezat burada.
Başbakan Mesut Yılmaz ‘‘IMF 15 milyar dolar verse enflasyonu bir yılda indiririz’’ diyor. Devlet Bakanı Güneş Taner, hızını alamamış ekliyor:‘‘20 olursa daha iyi, 30 olursa Allah derim.’’
Türk ekonomisinin dış ilişkilerinde tezatlık, gariplikle atbaşı gidiyor. Mesut Yılmaz'ın 15 milyarlık krediden fazlaca umutlu olmadığı IMF, Güney Asya'da para dağıtıyor. Güney Kore'ye 55 milyar dolar, Endonezya'ya 40, Tayland'a 17,2 milyar dolar. Meksika'ya verilen meblağ ise 50 milyar dolar.
Amerika güdümlü IMF-Dünya Bankası ikizlerinin bu ülkelerin maliye bakanlıklarına yıllardır gönderdiği paraların nereye gittiğini finans piyasalarını yönlendirenler gayet iyi biliyor. Örneğin Güney Kore'de dış krediler Bank of Korea'ya aktarılıyor. Bu banka ise IMF'nin milyarlarını batmak üzere olan şirketlere pompalıyor. Lider kadrosuna yakın sahipleri, varisleri ve akrabaları bu meblağları paylaştıktan sonra şirketin iflaslarını ilan ediyorlar.
Endonezya'yı 30 yıldır yöneten Suharto'nun dış yardımları oğul, kız ve torunlarına bölerek dağıtması gibi IMF'den büyük çapta borç alan ülkelerde hileli iflas, rüşvet ve suistimal ortak özellik. İnsanlarının yoksul yaşadığı bu ülkelerin liderleri ve yakınlarının dış bankalardaki özel hesaplarında milyarlarca dolar istiflediği biliniyor.
Batılı ekonomistler ülke kalkınmasına gönderilen milyarlarca doların sahte şirket iflaslarıyla iç edilmesine IMF ve diğer finans kuruluşlarının göz yummaya mecbur olduğunu ‘‘Yolsuzluklara rağmen yardımlar sürüyor. Aksi halde ülkelerin iflası şok dalgalarıyla yayılıp tüm dünya ekonomisine altından kalkılmayacak ölçüde zarar verir’’ diye açıklıyorlar.
Yakın geçmişteki TYT Bank, İmpexbank, Marmarabank gibi batık bankalara, son 15 yıldır dış kredilerin belirli gruplarca suistimaline, çeşitli yolsuzluklara göz attığımızda Türkiye'nin de G.Kore, Endonezya ve benzerlerinden farkı olmadığını görüyoruz. Bizde de bankacılık kontrolü, denetleme kurumları, iş-ticaret ve bürokraside şeffaflık sistemi işlemiyor.
Peki, IMF diğer batık ekonomilere gösterdiği cömertliği niye Türkiye'ye göstermiyor? Beluga, Cohiba, Smith & Wesson kültürü geniş Güneş Taner, kapı komşusu yaptığı Washington ve New York'ta para musluğunun başındakileri Kore, Meksika, Endonezya liderleri gibi etkileyemiyor. Kredi kaynakları, Amerikan bankalarında memurluk yapmış, sonradan Türkiye'yi darboğazlara sokan bazı ithal prenslerden dili yandığı için yetenekli, tutarlı, ekonomik vizyona sahip muhatap mı arıyor? IMF ve diğer finans çevreleri herhalde Devlet Bakanı Taner'in değeri binlerce doları aşan ekonomik görüşlerine bir gün kulak verecekler.
Güneş Taner'in bu arada havyar yerine fasulye fiyatını izleyip, enflasyon illetine karşı yoksul kesimlere pazar torbası doldurma yolunu öğretmesi devlet adamı sorumluluğuna daha uygun düşecek.
Sayın Taner'e fasulye fiyatlarını gözardı etmemesini önerirken, en pahalısı dediği beyaz (Albino) havyarın kalıtım bozukluğuna uğramış balık yumurtalarından çıktığı için sağlık sorunlarına sebeb olduğunu da ayrıca hatırlatmak istiyoruz.
Paylaş