Habere hiç kulağımı tıkamadım

GAZETECİLİK ‘Sobe’, ‘Vur-Kaç’ oyunlarına benzer. Şimdilerde var mı bu oyunlar bilmiyorum. Çocukluğumuzda sonradan han, apartmanların inşa edildiği arsalarda oynardık sobeyle vur-kaçı...

Anılar öylesine zaman aşımına uğramış ki teferruatını yeni kuşaklara anlatmak zor. Hedef seçtiğimiz ağaca, elektrik direğine yarışır, el sürer geri dönerdik. Hedefle bütünleşme amaç, ilişkiyi mesafeli tutma oyunun gerçeğiydi.

Tıpkı muhabirlik gibi.

Balığın suya, muhabirin de habere ihtiyacı var. Dolayısıyla haber kaynağına. Haber kaynaklarıyla karşılıklı saygı, güven, inanç, doğruluk ilkeleri çerçevesinde ilişki kurup sürdürmek taze, doğru habere ulaşmanın başlıca koşulları. Bu trafiğin sürekliliği ise kaynak ile sıcak teması gerektiriyor. Bazı hallerde muhabir ile haber kaynağı arasında profesyonel ilişki dostluk, arkadaşlığa dönüşüyor. İşte bu safhada sorunlar başlıyor. Haberci ile kaynağı arasındaki ilişki, mesafeyi dışlayan noktaya erişmiş ise muhabirin objektif gazetecilik yapması güçleşiyor. Meslek ilkeleri gözardı ediliyor. Birkaç örnek verelim:

Kendisine sürekli özel haberler fısıldayan bir emniyet amirinin sekreteri ‘‘Rüştüne erişmemiş kızkardeşimi iğfal etti’’ ihbarında bulunduğunda, polis muhabiri ne yapacak? Dostluğu ev ziyaretlerine varan bir belediye başkanının yüksek maaşlı kadrolara eniştesini, ortaokul diplomalı dayı oğlunu sınava girmeden tayin ettiğini öğrenen muhabir bunu yazabilecek mi? İçtiği su ayrı gitmeyen bir banka müdürünün, kırmızı bültenle aranan bir kaçakçı ile yurt dışında şirket kurduğunu tesbit eden gazeteci bu olayı yazı işlerine aktarabilecek mi?

Dış muhabirliğimizde yabancı kaynakların yanısıra çeşitli ülkelerdeki diplomat ve resmi görevlilerle ilişki kurmamız gerekiyor. Bir kısmıyla profesyonel ilişkilerimiz kişisel yakınlaşmaya dönüştüğü halde kaynağın haber konusu olduğu durumlarda gözümüzü kapayıp kulağımızı tıkadığımızı hatırlamıyoruz.

New York'taki Türkevi'nin satın alınışı sırasında hayli güvenilir iki kaynak ‘‘Başkonsolosun üç yakın arkadaşının oluşturduğu bir komitenin bulduğu iki binaya astronomik para ödenecek. Bu miktar piyasanın çok üstünde. Yeri uygunsuz, yüzölçümü de Türk temsilciliklerini tek bir çatı altında toplayacak büyüklükte değil. Başkonsolos her nedense göz yumuyor bu alışverişe’’ şeklinde ihbarda bulundu. Binaları ziyaret edip emlakçılardan aracılara ödenen komisyon miktarını da öğrendiğimde ortada kaygı verecek bir durum olduğu kanısına vardım. Sık buluştuğum, birlikte yemek yediğimiz dostum başkonsolosa ihbarı aynen naklettim. Satın alma işlemleri durdu, yeni bir düzenleme ile şimdiki Türkevi satın alındı. Türkevi'nde daha sonra onarım, dekorasyon masraflarında suiistimal iddiaları hakkında kalem oynatmamı, büyükelçi ve başkonsolosla yakın ilişki içinde olmamı engellemedi.

Yakın bir arkadaşımın damadı genç bir diplomat BM'deki Türk misyonuna tayin edildi. Diplomatlarımızın içe dönük, dışa kapalı olması konusunda bir konuşmamı onaylamadığını söyleyen damat, seçkin diplomatların görev aldığı misyonda dört yıl geçirdi. Bir gün BM'deki ofisime gelirken holde karşılaştık. Türkiye'den gelen 15 kadar valiye bina turu yaptırdığını söyleyen genç diplomat ‘‘İyi ki sizi gördüm, Güvenlik Konseyi nerede?’’ deyince ağzım açık kaldı. Üç adım ötedeki camlı kapıyı işaret ederek ‘‘Şuradan girin tam karşınızda’’ dedim. Akabinde bunca yıl girip çıkması gereken binada merkeze dönmesine ramak kalmasına rağmen Güvenlik Konseyi'nin yerini bilmeyen genç diplomatı haber yaptım.

Vancouver'da dünya güreş şampiyonası sırasında Kanada'ya iltica eden üç Bulgar güreşçisini izlerken Ottawa'daki büyükelçiyi bir kaç kez arayıp güreşçilerin Türk kökenli olup olmadığını sordum. Çeşitli haber tüyoları aldığım Özal'ın yakını büyükelçi ‘‘NATO müttefikimiz Kanadalılar ayıp ediyor. Hala bana bilgi vermediler. Sen duyarsan bana bildir’’ diye yakındı. Birkaç gün sonra Türk olmadıklarını bildirdim. Konuyla ilgili haberimde gene diplomatlarımızın içe dönüklüğünü bu örnekle de eleştirdim.

Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay'ın Londra ziyaretinde Kraliçe Elizabeth'in Türk heyeti için verdiği davete katılımın 15 kişiyle sınırlandırılmasına rağmen Büyükelçiliğin 160 İngiliz'i davet etmesini, kontratı sona eren binanın boyanmasını, yeni perdeler alınmasını, çiçek ve ziyaret masraflarının büyüklüğünü haber yapıp yazdığımda maslahatgüzar ‘‘Seni dost bildik, her şeyi anlattık. Nasıl yazarsın bunları?’’ diye çıkıştı.

BM'deki misyonda görevli bir ticaret müşavirinin sekreterine cinsel tacizini, onlarca bin dolarlık pasaport, vekaletname harcını zimmetine geçiren konsolosluk görevlisini, diplomatlarımızın rekor düzeydeki araba park cezalarını haber yapmakta tereddüt etmedik. Haber kaynağımız olan bu kişilerle dost ilişkilerimiz vardı ama kaynağa yapışıp kalmadık. İlişki ile mesafe ölçüsüne her zaman özen gösterdik.
Yazarın Tüm Yazıları