Paylaş
Ankara'da Temmuz'un son salı günü radikal islamcıların gövdeden yoksun gövde gösterisinden arta kalan görüntüleri belleklerden kolayca silinecek gibi değil. Coplanan gazeteciler, yerde kanlar içinde sürüklenen kameramanlar aşırı dinci akımlarının ne denli tehlikeli boyutlara eriştiğini göz önüne serdi.
Başkentteki bu gösteride ortaya çıkan tablonun tarih boyunca hoşgörü, yoksul ve düşküne yardım, beden ve ahlak temizliği, iş ve kişisel yaşamda namus, dürüstlük gibi çeşitli yönleriyle diğer ana inançların önüne geçen müslümanlığa yaraştığını söylemek mümkün değil.
Bize en garip gelen bir sahne ise uygar ülkelerin varoluşun sırlarını uçsuz bucaksız evrenin akıl sınırlarını aşan noktalarında aradığı bir dönemde gerçek islamı temsil ettiklerini öne sürerek yollara düşen ve kanlı olaylara sebeb olanların görünümleri. Bir yanda çember ve top sakallı, beyaz-yeşil-turuncu takkeli, bir kaç renkli şalvarlı erkekler, öte yanda kimi tepeden tırnağa kapalı siyah çarşaflı, kimisi başı açık mantolu, tesettürlü kadınlar. Ve çehrelerde nefret, öfke, şiddet eğilimi yansıtan ifadeler.
Oysa son genel seçimde tepki oylarını saymazsak ülke çapında taraftarları yüzde 15'i geçmeyecek RP dışında nüfusunun yüzde 98'i müslüman olan Türk halkı müslümanlığı dış görünüm biteviyeliğinde aramıyor. İslam bilgin ve uzmanları da Kuran-ı Kerim'de üniforma gibi belirgin bir kıyafet zorunluğu olmadığını belirtiyorlar. Gene de takke, çarşaf ve şalvarlı bu azınlık grubun kendilerine benzemeyenleri müslüman görmediği de aşikar.
En kalabalık müslüman halka sahip Endonezya'nın başkenti Cakarta'da İstiklal Camii'ni sıcak bir günde ziyaretimizde, bir grup genç kızın öğle namazını takiben kapıda çıkardıkları uzun, siyah çarşafları altında kısa eteklikler, diz üstünde şortların çıktığını izlemiştik. Orta Doğu ülkelerinden batıya uçakla seyahat eden kadınların giysilerinin de Londra, Paris'teki hemcinslerinden farklı olmadığına şahit olduk. Amerika ve Avrupa kentlerinde Pakistan, Mısır, Körfez bölgesi ve Uzak Doğu ülkelerinden gelen müslüman kadınların büyük çoğunluğu elbise, etek-bluz veya tişort-blucinler içindeydi.
İran'ın BM'deki eski büyükelçisiyle ofisimizdeki bir söyleşimizde iki ülke arasında komşuluğun yanısıra ortak din bağına işaret ettiğimizde yakasız beyaz gömleği üstünde Amerikan malı takım elbise giymiş diplomat alaycı bir tebessümle ‘‘Sizinki sahte müslümanlık'' deyiverdi. 40'ı aşkın islam ülkesi arasında kutsal topraklara sahip Suudi Arabistan, Pakistan, Mısır, Sudan, Bangladeş diye sıralayarak hangisinde gerçek müslümanlığın olduğunu sorduğumuzda ‘‘Hiçbirinde. Dinimiz hepsinde yozlaşmış, Batı'ya güdümlü yürüyor. İslam yalnızca İran'da'' yanıtını verdi. New York'ta bir mağazadan parasını ödemediği pardesüyü götürmek istediği iddiasıyla skandala sebeb olan büyükelçi bir süre sonra Tahran'a döndü.
Bizdeki kökten dincilerin basın ve iş çevrelerini İsrail uşaklığı ile suçlamaları da ayrı bir çelişki. Şeriat devleti S. Arabistan'ın Kralı Fahd'ın yeğenlerinin Avrupa ve Amerika'da otel zincirlerinde danışmanları, şirketlerinde yöneticiler arasında İsrail'e maddi yardımları sütunlar dolduran Yahudiler var. Brunei Sultanı ve kardeşinin yahudi ticaret arkadaşları ha keza. Mısır'dan Pakistan'a, Irak'tan Nijerya'ya müslüman işadamlarının da yahudi ve hıristiyanlarla iş yaptıkları da bilinen bir gerçek. Bunlara gerçek müslüman değil diyebilir miyiz?
İslam Cumhuriyeti peşindeki RP ile katı militanlığa soyunmuş gruplar esas müslümanlıkta neyi örnek alıyorlar, yöneticilerinin Amerika'da servet istifi yaptığı şeriat ülkelerini mi, içerde başka, dışarda Armani giyimli, gece kulübü kapatan prenslerin Körfez emirliklerini mi?
İslamiyet'te takke ve çarşafa bürünmek, insan hakları, söz-ifade ve basın özgürlüğünü kısmak, kendi görüşünü icabında ‘kan dökerek' kabul ettirmek Kuran'da şart veya farz mı? Türkiye'de kara çarşaf, şalvar ve takkeyi, irticanın hortlamasını istemeyen insanlar müslüman değil mi?
Gerçek islamiyet nerede ve gerçek müslüman kim? Ve hangi otoriteye göre?
Paylaş