Paylaş
Dubois kitabında deprem felaketinin gerisine de giderek sömürgecilikte Fransa’nın dünyaya unutturmak istediği insanlık dışı olayları sıralıyor.
İnsan sömürüsü, esaret, karın tokluğuna işçilik, ırza tecavüz, işkence, Napolyon Bonapart’ın iyi donanımlı ordularına çıplak ayaklı, aç susuz Haitililerin dermeçatma silahlarla karşı koyarak özgürlüğünü kazanması Karayipler’in trajik adası Haiti’nin sorunlarını azaltmak yerine körükledi. Konuya yakın geçmişten başlayıp özetleyelim:
12 Ocak 2010’da 7 büyüklüğündeki deprem 316 bin kişinin ölümüne, 300 bin yaralıya sebep oldu. Bir milyon Haitili evsiz kaldı. 250 bin ev, 30 bin işyeri çöktü, bir kısmı ağır zarar gördü. Depremin ilk günleri gelişmeler ekranlara taşınırken görüntülerin doğa felaketini mi, toplumsal sefaleti mi yansıttığı anlaşılmadı.
BM İnsan Kalkınması Endeksi’ne göre bir dönemde dünyanın en karlı Fransız sömürgesi olan Haiti, sonradan batı yarıküresinin en yoksul ülkesi oldu. Fransız zenginlerinin Haitili esirlerin sırtından servetlerini katlarken, dünyada şeker üretiminin üçte biri, kahvenin yarısından fazlası bu Karayip adasından Avrupa’ya satılıyordu. 1492’de Christopher Colomb’un keşfini takiben Ada İspanya ardından Fransa egemenliğine geçti. Haitililer ülkelerinde silah zoruyla esir işçi olarak 100 yıl çalıştılar. Yakıcı güneş altında günde 12 saat çalışmaktan hastalanan esirler ölüme terk edildi, işgalci Fransız yönetimi çocuk yaşında Haitilileri tarım alanlarına sürdü.
Haiti halkı 1791’de Fransız yönetimine başkaldırdı. Tarihe, “Esarete karşı en büyük başkaldırı” olarak geçen ayaklanmada, Fransa’yla harp halinde olan İngiltere de çarpışmalara katıldı. Çiftliklerinde zenci esir çalıştıran ABD’nin ilk Başkanı George Washington ve Dışişleri Bakanı Thomas Jefferson ayaklanmadan kaygıya düştü. Avrupa ülkelerinin çoğu boğaz tokluğuna esir çalıştırmak, şeker kamışı, kahve, maden ürünlerini yok pahasına ele geçirmek üzere yeniden hazırlık yaptı. Karayipler’e 218 harp gemisi gönderen İngilizlerin istila girişimi başarılı olmadı. Fransa’da iktidara geçen Napolyon Bonapart’ın Haiti’yi işgal için sevk ettiği filoda 50 bin asker, 18 general harpten ve tropik hastalıklardan öldü. Özgürlük savaşı veren Haitililerin daha çok sayıda can kaybına uğramasına rağmen hiç bir ülke yardım elini uzatmadı. Gene de Fransa’nın sömürge kazanma savaşı hüsranla sonuçlandı.
1801’de Haitili esirler dünyanın ilk bağımsız zenci cumhuriyetini kurdular. Yaşamı esarette geçen Toussaint Louverture, Haiti valiliğini üslendi. Fransızlar siyasi entrikalarla Louverture’un azledilmesine sağlayınca yeni bir ayaklanma başladı, Amerika Haiti’yi işgal etti. Sonraki yıllarda büyük toprak sahibi Haitili zenginler servetlerini dışarıya taşıdı. Fransa ve batı ülkeleri özgürlüğü başarıyla koruyan Haiti yerlilerini tekrar esarete zorlayamadı. Ama yeraltı yerüstü kaynakları yüzlerce yıl sömürüsüne engel olamadılar. Amerika 50 yıl daha Haiti’yi resmen tanımaya razı olmadı.
Doymak bilmez Fransızlar, Haiti’nin el koyduğu Fransız çiftliklerine karşı tazminat ödenmesini talep etti, yoksul ülke yönetimini korkutmak için harp gemilerini Karayipler’e gönderdi. Fransa’nın istediği Haiti milli bütçesinin yüzde 30’unu aşan fidyeyi Haiti geçen yüzyılda dahi ödemeye devam etti. Kıta’nın en yoksulu olmasında Fransa faktörü büyük rol oynadı. 1900’lü yılların ilk yarısında darbeyle iktidarı ele geçiren diktatör Papa Duvalier ve oğlu Baby Doc, 30 yıl Haiti’yi acımasız zulüm altında yönetti. Kurdukları milis kuvveti Tontons Macoute 60 bin kişiyi öldürerek Duvalier rejiminin sürmesini sağladı. Papa Doc’un ölümünü takiben oğlu darbeyle düşürüldü, papaz Jean- Bertrand Aristede cumhurbaşkanı seçildi. 50 yıl sonra Haiti’yi resmen tanımaya razı olan Amerika, liberal eğilimli Katolik papazı iktidardan düşürecek darbeye destek verdi. Trajik ada şimdilerde demokrat bir hükümet yönetiminde ama kolera, açlık, temiz su kaynak arayışı süregeliyor deprem sonrası çadırlarda yaşayanlar için.
Dünyanın en yoksul bir kaç ülkesinden biri Haiti. Nüfusun yarısından fazlası okuma-yazma bilmiyor. Günümüzün Haiti’si Fransa’nın insanlığa hediyesi(!)
Pek, eskinin sandıklara sığmayan servetleri nerede? Onu da sömürgeci Fransızlara sormanız gerek.
Paylaş