New York'ta yükseğe çıkma, asansör, metro korkusu gibi fobiler aydın kesime musallat, mikrobu, virüsü olmayan bir tıp olayı. Oysa asansör olmasa Manhattan'da in cin top oynar.
Dördüncü katta asansörün kapısı açılıyor. Benekli leopar kürk içinde orta yaşta, kumral, alımlı bir kadın. Girmeden önce dikkatli bakışla içeriyi süzüyor. Sonra ayakkabımdan başlayıp yukarı doğru beni. Gözgöze geliyoruz. Kapı kapanmadan önce yanıma geliyor, omuzu omuzumda. Oysa asansör bomboş. ‘‘Kolunuza girebilir miyim?’’ diyor hafif bir sesle. Sık muhatap olduğum bir istek değil bu. Üstelik işlek bir yol kavşağında karşıya geçmek için yardım isteyen görme özürlü birisinden gelmiyor teklif. ‘‘Hayır, olmaz’’ diyemiyoruz. Konuşmadan kolkola üç kat iniyoruz.
Giriş katına gelince evli bir çift gibi dışarı çıkıyoruz. Sağa sola bakınıyorum, tanıdık var mı diye. Birileri kolkola bu kadınla görse nasıl izah edeceğiz? Ya karşımıza kocası, sevgilisi aniden çıksa? Ben bile ilk kez gördüğüm bu kadının niye koluma girmek istediğini bilmiyorum.
FOBİLİ YAZARLAR
Binanın çıkışına yürürken kürklü kadın kolumu bırakıyor. ‘‘Teşekkür ederim, asansöre karşı alerjim var’’ açıklamasıyla yanımdan ayrılıyor. İnsanların çilek, kedi tüyü gibi alerjilerini biliyorum ama asansör alerjisini yeni duyuyorum. Ofise yürürken bu herhalde klostrofobi olmalı diye düşündüm. Kapalı yerlerde bulunma fobisi yalnızca asansörlerin tekelindeki korku değil, kapsamı geniş. Yüksek binalarda yaşama veya çalışma, uçakta, metroda, tren ve otobüste seyahat, kalabalık içine girme hep bu fobi kavramı içinde. Ama burası New York. Hem de gökdelenler ailesinin bulunduğu Manhattan. Avuçiçi adada 20 katın üstündeki bina sayısı yüzlerce. Beş-altı kat üstü binalar ise binlerce. Asansör olmasa Manhattan'da in, cin top oynar. İnsanların çoğu oturmasa dahi bu binalara çalışmaya geliyor veya iş ziyaretleri yapıyorlar.
Yerin üstü kadar altı da işlek New York'un. 468 metro istasyonu 1100 km.lik güzergahta her gün insanların sardalya dizisinde sıralandığı vagonlarda beş milyona yakın yolcu taşıyor. Manhattan'ı Queens ve Brooklyn gibi ilçelere birleştiren metro trenlerinin Doğu Nehri altındaki tünellerden işlemesi de cabası. Kalabalık desen gene burada. Kaldırımlarda itiş-kakış yürüme stiline yerlisi kadar turistler de alışık. Kolay değil fobi sahibi kimselerin New York'ta yaşaması.
Katherine Marsh fobili bir kadın yazar. New York'luların metro fobisiyle ilk karşılaştığı yılın 1912 olduğunu söylüyor. 27 yaşında bir metro mühendisi C.P. Oberndorf adlı bir sinir doktoruna giderek yeraltı trenlerini tamir için tünellere girme korkusuna düştüğünü, bu yüzden işinden istifa ettiğini açıklamış. Dr. Oberndorf iki yıl süren tedavi sonunda metro mühendisinin fobisinin çocuk yaşta başlayıp gelişen iktidarsız kalma kaygısından kaynaklandığını tesbit etmiş. Doktorun notlarına mühendisin tedavi edildiği, tekrar eski işine döndüğü yolunda kayıt düşülmüş.
Kapalı yer, yükseğe çıkma, asansör korkusu gibi fobiler genelde aydın kesime musallat, mikrobu, virüsü olmayan bir tıp olayı. Manhattan'lı psikiyatrist Barbara Milrod asansöre binmemek için 25 katı merdivenleri tırmanmaya katlanan hastaları olduğunu bildiriyor. Fobiye yakalanmış bazıları yoğun trafikte Manhattan'a köprüleri araçla aşmak istemediklerinden iş değiştirdiklerini, bir hastasının ise ofisine metroyla gitmek yerine Eminönü'nden Şişli'ye kadarlık mesafeyi hergün yürüyerek katetiğini belirtiyor. Bir başka ruh doktoru New York'un cürüm oranı en yüksek kesiminde görevli kadın polis hastasının, ‘‘Azılı katille karşılaşsam vız gelir. Ama asansöre beni kimse bindiremez’’ dediğini naklediyor.
The New Yorker dergisinin efsanevi editörü William Shawn klostrofobi ile yaşayan ünlülerden biri. Shawn ofis binasında ancak tek başına olduğu zaman asansör kullanıyor. Metroya hiç binmemiş editör bir kış akşamı taksiyle Central Park'tan geçerken trafiğin tıkanmasıyla bunalıma girip aracı terketmiş, kar tipisinde yarım saat yürüyerek evine ulaşmış.
DÖRT ASANSÖRDE
Klostrofobimiz yok ama biz de bir asansör korkusu geçirdik. 1970'lerin başında bir sonbahar akşamı beşinci kattaki ofisden bir arkadaşımla çıkarken asansörümüz son iki kat arasında kilitlendi. İçerde ışıklar söndü. Hücre boyu yerde kapkaranlıkta kaldık. Kapıyı tekmeleyip, bağırıp çağırmamız da fayda etmedi. O zamanlar cep telefonu olmadığı için durumu kimseye bildiremedik. Dört saat sonra bir itfaiye ekibi binaya gelerek bizi kurtardı. Dışarı çıktığımız zaman Manhattan'ın büyük kısmının elektrik hatlarının yanlışlıkla kesilmesi yüzünden karanlığa gömüldüğünü öğrendik. Tatsız bir tecrübeydi başımızdan geçen. Bir de fobi sahibi olsaydık herhalde aylarca psikiyatriste taşınmamız gerekecekti.