KUYRUK uzun. Nihayet sıra bize geldi. Duvarda altın elyaflı çerçeve içindeki tablo şeffaf plastik levhalı muhafazaya alınmış. Yanı başında iskemlede oturan üniformalı bir koruma görevlisi.
Tabloda Meryem Ana başı yana eğik, sol eliyle kucakladığı bebeğine (Hz. İsa) bakıyor. Bebek minik sağ elini annesinin yanağına uzatmış.
Dünyanın en büyük müzelerinden Metropolitan Sanat Müzesi’nin girişinden teşhir salonunda insanların görmek için sıraya girdiği bu tablonun adı, Madonna and Child (Madonna ve Çocuk).
*
İÇERİ girene kadar nefes almadan konuşan sanat meraklısı arkadaşım tablo önüne geldiğimizde sesini kesiyor. Gözleri çerçeveye odaklanmış, büyülenmiş gibi resme bakıyor. Ayıp olmasın diye birkaç kelime etmem lazım, herhalde ‘Şahane, çok güzel’ filan demeliyim. Oysa aynı heyecanı paylaşmak yerine ‘Madonna ile bebeğinin ölçüleri bana yanlış geldi, çok küçük duruyor annesinin kucağında’ sözcükleri ağzımdan dökülüyor. Dostumun kaşları çatılıyor anında. ‘Duccion’un şaheseri bu, 700 yıl önce yaptı bu tabloyu. Renkler, çizgiler hiç bozulmamış. Kompozisyona, çehrelerdeki ifadeye bak, nasıl anlamlı.’
Duccion’ın kim olduğunu dahi bilmiyorum ama itiraf etmeye dilim varmıyor. Daha önce de gördüğüm Meryem Ana - Hz.İsa tabloları zihnimde canlanıyor, arada fevkalade fark yok. Hissediyor olmalı. ‘Oku şunu’ diyor. Uzattığı kataloğu alıyorum.
*
DUCCION di Buoninsegna İtalyan Rönesansı’nın öncüsü. Bilinen yapıtlarının sayısı bir düzine kadar. Madonna and Child’ı 1300’lü yılların başında yapmış. Sanat álemi 19’uncu yüzyıl sonunda bu yapıtın varlığını öğreniyor. Stroganoff adlı bir Rus Kont’u ele geçirmiş. Metropolitan uzun müzakerelerden sonra Kont’un ailesine 45 milyon dolar ödeyerek tabloyu satın almış. Bu, bir müzenin bir tabloya ödediği en büyük meblağ. Bir sanat eleştirmeni miktarı az buluyor: ‘Açık artırmaya sürülseydi rakam daha da yükselirdi.’
Bu kez alıcı gözle inceliyorum Madonna ile çocuğunu. Göz kararıyla münasebetsiz bir hesaplamaya girişiyorum. Tablo dosya kağıdı boyutunda, çerçevesi tahta. Bir posta pulu büyüklüğünde yerin değeri 500 bin dolar civarında. Ana-oğul arkasında altın elyafından bir fon. Tablonun nerdeyse yarısı. Yani fırça değmemiş boşluğun bedeli 25 milyon dolara yakın. Dostuma bu hesaplamamı söylesem aklımdan şüphe edeceği kesin.
*
OLDUM olası sanat eserlerine hangi nedenlerle astronomik meblağların ödendiğini keşfetmeyi başaramadım. Çalışmalarını uzun yıllardır New York ve Paris’te geçiren Burhan Doğançay ve Ömer Uluç’a rönesans ustalarının yapıtlarını bugün tıpkısının aynısını taklit etmeyi başaracak sanatçılar yok mu diye sorduğumda, ‘Yüzlerce var ama alıcı çıkmaz’ şeklinde yanıt verdiler. Peki milyonlarca dolar niye ödeniyor Rönesans yapıtlarına? ‘Çünkü orijinal eser bunlar, taklit değil, asırlar önce tuvale geçmişler’ diye eklediler.
Bol sıfırlı tablo satışında ilk şaşkınlığımı Londra’da Rembrand’ın oğlu Titus’un portresi müzayedesinde yaşadım. Christie’s’deki açık artırmada babasına poz veren 10-12 yaşlarındaki Titus’un 325 yıllık portresini Amerikalı Simon Norton bir milyon dolar ödeyerek özel müzesi için satın aldı. Ortaçağların aristokrat aile çocukları kıyafeti içindeki sevimli çocuğun gazete sayfası boyundaki resmine o tarihte servet denecek paranın ödenmesine şaşırmıştım. Oysa o günden bugüne köprülerin altından çok sular geçti.
*
RESİM sanatına damgasını vurmuş ustaların eserleri şimdilerde ağırlığınca altın değerinde fiyatlarla el değiştiriyor. Koleksiyoncuların yanısıra borsa, sanayi gibi alanlarda servet yapmış işadamları, sırf yatırım amacıyla tablolara para veriyorlar. Tek tablosunu satamadan hayata göç eden Vincent Van Gogh’un Irises (Süsen Çiçekleri) adlı eseri, 1987 yılında New York’ta rekor sayılan 53.9 milyon dolara satıldı. Van Gogh’un bu rekorunu sanatçının diğer bir eseri Doktor Gachet’in Portresi, üç yıl sonra 82.5 milyon dolarla kırdı. Pablo Picasso’nun Pipolu Çocuk tablosu ise geçen mart ayında 104.1 milyon dolarla rekor çizgisini yükseltti.
Ekonomistler varlıklı insanların, borsa senetlerinden daha fazla değer kazandığı için ünlü sanatçıların tablolarına yatırımı tercih ettiklerini söylüyorlar. Oysa benim hálá anlayamadığım konu insanların bir fabrika kurulacak parayı hangi kıstasları dikkate alarak bir tabloya yatırdıkları. Tablonun güzelliği, kültürel değeri veya sanatçının şöhreti mi rol oynuyor astronomik fiyatında? Leonardo da Vinci’nin beş asır önce yaptığı Mona Lisa, 1962 yılında 100 milyon dolara (Bugünün parasıyla 600 milyon dolar) sigorta edildi. Louvre Müzesi şimdi tebessümü gizemli bu kadın portresini açık artırmaya sürse belki de bir milyar dolara alıcı çıkacak. Değer mi acaba?