Silahlar sustu ama daha namlular soğumadan ’Galip kim?’ tartışması başladı. Tel Aviv ve Washington’a göre bir ay süren harbin galibi İsrail. Arap alemi ve İran’a göre Hizbullah. Ortaya çıkan bilanço uygarlığın yüz karası: Çoğunluğu çocuk ve kadın binlerce ölü ve yaralı, güney bölgesi ile başkent Beyrut’un enkaza dönmüş mahalleleri, yıkılmış köprüler, tonlarca bombanın dilimlere ayırdığı karayolları ile boynu kırık bir Lübnan. Ülkenin yeniden yapılanması için milyarlarca dolarlık harp faturası. Değişen ne oldu, kim kazançlı çıktı sorusuna verilecek cevap yok.
Doğuya göz attığımızda tablo daha karanlık. Irak’taki karmaşa tırmanışını sürdürüyor. Bağdat ve çevresinde her gün bomba saldırılarında düzinelerle insan ölüyor. Yalnızca memuru, işçisi, esnafı ile sivil halk değil, polis ve askeriyle Iraklılar besmele okuyarak sokağa çıkıyorlar. Başkan Bush’un "Yeni Ortadoğu oluşuyor" dediği bu ise, eskisine yönelik özlemin giderek yayılmasına kimse şaşmasın. İsrail-Hizbullah harbinin galibini ararken soruya Irak’ı da katarak "Kazançlı çıkan terorizm" yanıtı yanlış olmayacak.
Son günlerde Atlantik aşırı sefer yapan uçaklara bindiniz mi? Londra’ya turistik ziyaretten dönen bir tanıdığım "Tatilim zehir oldu. İçimi dışımı teşhir eden röntgen cihazlarından geçirilmem yanı sıra uçağım iptal edildiği için alanda geceledik. Dört aylık kızımın süt şişesini dahi kabine almadılar. Saatlerce korku içinde uçmamız da cabası" diyor. Uçaklarda meşrubat şişesi, güneş losyonu, cep telefonları, ruj, gazete ve kitaplar dahi tehlikeli maddeler sınıfında artık.
Geçen hafta İngiliz polisinin ortaya çıkardığı Londra-New York-Los Angeles trafiğinde on uçağın okyanus aşarken sıvı bombalarla infilak hazırlığı, yolcu şikayetlerine kulak asılmayacak kadar ciddi. 11 Eylül’den bu yana terör bir kez daha dünyanın gündeminin tepesine çıktı.
21’inci yüzyılın vebası terörün kökünün kazınmasında insanlık büyük fırsat kaçırdı. El-Kaide’nin Dünya Ticaret Merkezi’ne uçakla intihar saldırısı üzerine militan eğilimli islam ülkeleri dahi Amerika safında yer aldı. Usame bin Ladin’e kucak açan Taliban yönetimi Afganistan’a askeri harekatla düşürüldü. El-Kaide lider kadrosu kapana sıkıştırıldığı sırada Neo-Con grubunun yönlendirmesiyle Amerika Afganistan’daki askeri gücünü Saddam Hüseyin’i devirmek üzere Irak’ta kullandı. Yanlış iç politika yatırımı El-Kaide’nin toparlanmasına yardım ettiği gibi Amerika’yı hálá içinden çıkamadığı dipsiz kuyuya itti.
Guantanamo üssünde Arap ve Müslümanlara eziyet, Ebu Garib cezaevinde Amerikan askerlerinin yaptıkları işkencelerin görüntüleri, ailesi önünde genç kızların ırzına geçilmesi, çocuk ve yaşlıların topluca katledildikten sonra yakılması ekranlara geldiğinde, Washington’un en yakın müttefikleri dahi Bush yönetimini eleştirip destek vermekten vaz geçtiler.
Saddam döneminde terörizme bulaşmamış Irak, Afganistan gibi uluslararası terörizm üreten ülkeye dönüştü.
Peki tüm bu eylemlerin arkasında El-Kaide mi var, amaçları ne? Müslüman bir diplomat ile bazı Arap gazeteciler şöyle yanıt veriyorlar: "Usame Amerika’nın gücüne karşı koyan bir sembol. Süper ülkenin Ortadoğu politikası, İsrail’e verdiği koşulsuz destek Arap aleminde militan İslamın yayılmasına sebep oluyor. 40 yıldır İsrail işgalindeki topraklarda sefalet içinde yaşayan Filistinlilerin durumu ABD’ye karşı öfkeyi körüklüyor. Amerikan askerlerinin sivil Iraklılara zulmü ekranlarda izleniyor, intihar saldırılarına gönüllü gitmek isteyenlerin sayısının artmasına yol açıyor. Arap-İslam gençliği, eylemleri şeref ve onur zedelenmesine tepki olarak görüyor. Londra’da tevkif edilen 23 kişi dahil bombalı eylemlere girişenler, bağımsız yeni gruplar olabilir. Hizbullah’ın İsrail harbindeki başarısı da teröre güç kattı."
Peki insanlar ilelebet terör korkusu içinde mi yaşayacak? Bir Filistin devletinin kurulması, Amerika’nın Ortadoğu’da tarafsız politika izlemesi, Arabistan yarımadasındaki askeri birliklerini geri çekmesi çözüm yolunda önemli ilerleme sağlayacak.
Durum pek ümit verici değil. Aklıma bir film adı takılıyor: "Durdurun dünyayı, inecek var."