Paylaş
Öğle üzeri anide çıkagelen rüzgar ilkin masalardan örtüleri çekip götürdü. Havuz başına bırakılan hasır şapkalar uçarken demir direkli plaj şemsiyeleri devrilmeye başladı. Kabarmış dalgalar çakıl sahil ortasına erişti. Denizden gelen rüzgar bir ara kesiliyor sonra karadan ters yöne esiyor. Tepede balkondan izliyoruz bu ilginç manzarayı. Az aşağıda kalın gövdeli bir çınar ağacı çevresinde sıra sıra çamlar bir o yana, bir bu yana eğiliyor rüzgara göre. Oysa dev çınar rüzgar esintisine göre vals yapmaya niyetli değil, eğilip bükülmüyor, dimdik.
Bu görüntü bize her nedense sabah gazeteleriyle balkon sefasını odaya çekilip sürdürürken meslek içi bir muhasebe yapmaya zorluyor. Anavatan uzun zamandır güçlü bir devletin saygınlığıyla bağdaşmayacak iç politika skandallarıyla çalkalanıyor. RP'nin siyasi, ekonomik ve sosyal acendasının uzun vadeli hesaplarıyla Türkiye'yi uçurumun eşiğine getirdiği kamuoyu önüne serildi. Eski Başbakan ve Dışışleri Bakanı Tansu Çiller'in akla gelecek her alanda yolsuzluk, nüfuz ticareti ve suistimal suçlamaları anılarda hala taze ve gündemde. CIA ajanlığı suçlaması da üstüne tuz biber ekiyor.
Ama adı, sanı yaygın, yazılı-görüntülü basında ün yapmış bazılarının yazı ve yorumlarını hayretle izlememek elde değil. Şöhretli bu meslekdaşların dün üstüne çalakalem gidip yere vurdukları kişileri bugün göğe çıkarmalarına, eskiden ikiyüzlülüklerini yalan-yanlışlarını sergilemekte yarıştıklarını şimdi aklamada gösterdikleri çabalara akıl erdiremiyoruz.
Tipik örneği ise Tansu Çiller. Dikkatleri sulandırma dışında kısa vadeli yarar sağlamayacak CIA ajanlığı Washington'dan bu konuda bilgi gelmediği için rafa kalktı. Florida'da cezaevinde ‘‘Ben CIA hesabına çalışıyordum'' diye yakınan gerçek ajan eski Panama diktatörü Noriega'ya sahip çıkmayan CIA'nın iddia doğru dahi olsa Çiller'i afişe etmesi zaten mümkün değildi.
Oysa önemli ve vahim olan diğer suçlamalar. Bayan Çiller'in Türkiye ve ABD'deki mal varlığı, yoksul yaşam süren, kirasını ödeyemedeği için icra takibine uğrayan annesinin vefatından sonra yatağı altından çıkan döviz ve altınları, Kuşadası'nda çiftlik alımı, Bizim Vadi kooperatifi, şirketlerinde vergi kaçakçılığı, örtülü ödenek suistmali, Topal cinayeti, Susurluk gibi...
Amerika'dan Avrupa ve Uzak Doğu'ya uygar, demokrat rejimli hiçbir ülkede yasa dışı faaliyetleri içeren bu suçlamalara hedef olmuş bir devlet yetkilisini basının savunmaya soyunduğu duyulmuş değil. Çiller herbiri ceza kanununa giren bu suçlamaları yanıtlamaya yanaşmazken eskiden karşısında olan bazı kalemşörlerin nasıl olup da eski başbakan-dışişleri bakanını savunma gayretine düştüğü anlaşılır gibi değil.
Yönetimin tepesinde iken yoksulu-varlıklısı, işçisi-emeklisi, sivili ve askeriyle 65 milyon insanın kaderine yön veren Bayan Çiller bunca aşağılayıcı suçlamalara karşı kanıt ve belgeyle kendisini niye aklama zahmetine girmiyor? Esen rüzgara göre kalem oynatan medya ünlüleri Çiller'lerin pehlivan tefrikasına dönüşen suistimal, vurgun ve yolsuzluklarının neden üstüne gidemiyorlar? Merih'ten dünyaya paraşütle inmediklerine göre kişisel yarar-çıkarları yüzünden mi kör-sağır-dilsizi oynuyorlar?
XVI'ncı Louis 1789'da ‘‘Devletin birinci gücü 300 soylu, 300 rahip, 600 de burjuvazi'' diye tanımlamış. Fransız İhtilali'ni takiben ünlü düşünür Edmund Burke, Avam Kamarası'ndan gazeteci tribününe bakıp ‘‘Orada oturanlar dördüncü güç ve hepsinden daha önemli'' demiş.
Yasa çiğneyen, soygun, vurgun, yolsuzluğa karışanları sergileyip siyasal yaşamlarına perde indirten, adalet önüne çıkartan, temiz-şeffaf toplumlar hazırlayan özgür basın, tüm güçlerin önünde. Keşke, kendi içimizde yanlış yola yelken basma eğilimine kapılmış çarpık kalemlere sorumluluklarını hatırlatacak bir ikaz sistemi kurulmuş olsa.
Sert rüzgarlı günlerde oynak çamları değil, eğilip bükülmeyen gururlu çınarları örnek almak gerek.
Paylaş