Paylaş
Günlerdir Çakıcı,Malki, Kaya, Evcil, Garipoğlu, Aşık, Erçel, Demir, Yiğit, Seka, POAŞ, Türkbank, Ağar, Eymür, Ataç, Çörtük, Erkohen, İlhan, Sümbül, Ergen ve daha niceleriyle bol figüranlı bir film seyrediyoruz. ‘Godfather’ın yanında ‘Pollyanna’ kadar masum sayılacağı rezil bir film bu.
Türkiye'de son bir kaç yılda olup bitenlerin, herşeyi görmüş-geçirmişlerin dahi başını döndürecek boyutları aştığını öğrendik. Gazete başlıkları inanılacak gibi değil. Haberlerin içeriği ise dehşet verici.
Nesim Malki-Yener Kaya cinayetleriyle Susurluk'u ‘devlet-mafya ilişkisi’nin ender örneği şeklinde iyimser niteleyişimizin yanlışlığını idrak ettik. Çakıcı'nın, CHP'li Sağlar'ın sunduğu kasetler ülkedeki başıbozukluğun ulaştığı düzeyi su üstüne çıkardı. Devlet Bakanı Aşık'ın istifası, Sümerbank'ın sahibi Garipoğlu'nun gözaltına alınması, düzinelerle milletvekili ve bakanın Çakıcı ile dostluğu iddiaları, milletin can güvenliği, ulusal bütünlüğün emanet edildiği Ağar, Eymür gibiler hakkındaki suçlamaları, şirket-banka özelleştirmelerinin içyüzünü ağzımız açık izliyoruz.
Apar topar yurtdışına kaçan işadamları, çete başları, tetikçilerin savunma amaçlı itirafları, hükümetin kararlılık sergileyen yeni tutumu hala medya güncelinin ham malzemesi. Türkiye, tarihinde eşi görülmemiş, yağma-talan dönemi içinde. Milli gelir dağılımını, servet birikimini Uzi'ler, Smith & Weston'lar yönlendiriyor.
Ülke yönetiminde ulusal değerlerin böylesine çiğnendiği, yasaların gözardı edildiği, soygun ve vurguna yeşil ışık yakıldığı başkaca bir devleti düşünürken zorlanıyoruz. Bir günde 700 trilyonun el değiştirdiğinden söz eden Başbakan Yılmaz şimdi yüzlerce trilyonluk 23 kara para dosyası üzerinde çalıştığını söylüyor.
Bir gece içinde mi oldu bu iş, peşine düşmek için bunca zaman nasıl beklediniz. ‘‘İşadamları mafyadan uzak durmalı’’ diye inciler savuran Adalet Bakanı Denizkurdu can kaygısıyla Çakıcı'ya beş milyon dolar haraç veren Demirbank sahibi ve diğer zengin sanayicileri çete ağına düşmekten kurtarmak için acaba ne güvence veriyor?
İthamcı parmaklar Çakıcı, zeytinci Evcil, görev ve makamını kötüye kullanan bazı devlet memurlarına yönelmiş. Oysa bunlar kokuşmuş, kangrene bulaşmış bir sistemin doğal uzantısı. 1980'lerin ortasından bu yana memleketi kalkındıracağı iddiasıyla iktidara gelen hükümetler, ekonomiyi düzlüğe çıkarmayı KİT'leri ve bankaları özelleştirme kolaylığında arayan bilgiç (!) kafalar, devletin yüce kudretini kullanmayıp çetelerle işbirliği içinde keselerini doldurmayı yeğleyenler bugünkü rezaletin esas sorumluları.
‘‘Bunca kanunsuz işler sürerken devlet nerede? Şeffaf toplum hikayesine ne oldu? Şaibeli kimselerin çetelerin desteğiyle şirket ve banka sahibi olmalarına ekonomi, maliye ve hazineden sorumlu yetkililer, Merkez Bankası niye mani olamadı? Astronomik para transferleri, batık kredilerin köküne bunca zaman niçin inilemedi? Devlet-Çete-Mafya denkleminde rol alanların taşınır-taşınmaz servetleri tesbit edilip el konulacak mı?’’ gibi akıl kurcalayan sorulara yanıt veren yok. Sokakta rastgele birini çevirip ‘‘Devletine, hükümetine, yöneticilerine güven ve saygın var mı?’’ diye sorabilir misiniz?
Eğer Edirne'nin ötesindeki dünyaya ‘‘Biz uygar Batı'nın bir parçasıyız’’ diyeceksek ‘çete-devlet-mafya-haraç-faili meçhul cinayetler’ zincirinin bir daha birleşmeyecek şekilde kırılması gerekiyor. Ama ilk iş Türkiye'de vurgun-soygun düzenini yıllardır perde arkasından yönetenleri ortaya çıkarıp adalete teslim etmek olmalı.
Süregelen keşmekeşin faturasını Çakıcı ve benzerlerine çıkarmakla bu rezil oyunun perdesi indirilemez.
Paylaş