Hürriyet’in sürmanşeti "Çekiç Güç Kurtardı." Konu Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hastaneye götürülürken yaşanan güvenlik skandalı. Anılarım üç hafta öncesine gidiyor. Ramazanın ilk haftası. Atlantic Records’un kurucusu Ahmet Ertegün, New York’un beş yıldızlı bir otelinde Başbakan Erdoğan’a bir iftar yemeği veriyor. ABD’nin seçkin kişileri davetli bu yemeğe. Aralarında ünlü aktör Robert de Niro da var.
Erdoğan, tercümanı aracılığıyla, de Niro ile bir sohbete giriyor. Sıcak, samimi görüşme yemeğin sonuna kadar devam ediyor. Oscar ödüllü aktör, eşiyle daveti terk ederken bir karmaşa başlıyor. Başbakan’ın korumaları Robert de Niro’yu çembere alıyor. Amaç birlikte hatıra fotoğrafı çektirmek. Erdoğan, Ertegün’e veda ediyor. Etrafında, Amerikan Gizli Servisi ajanlarıyla birkaç Türk koruma görevlisi. Diğer korumaları de Niro’yu kıskaca almış. Elden ele iki kamera dolaşıyor, fotoğraf uğraşısı sürüyor. Dostça poz vermek için eller aktörün omzunda, çehrelerde güleç ifade. Fotoğraf çektirmekten hoşlanmadığı bilinen de Niro bunalım içinde, bu ıstırabın bitmesini bekliyor. Amerikalı ajanlar Erdoğan’ın yanında, bakışları çevreyi tarıyor. Fotoğraf çektirmeyi düşünmedikleri aşikar.
Merdivenlerden inerek dışarı çıkıyorum. Yeni bir Amerikalı ajan ekibi otel kapısında etten duvar örmüş, yaka arkası mikrofonlarla konuşuyorlar. Az sonra arkasında korumaları, Başbakan, eşi ve kızıyla kapıda beliriyor. Gecenin ileri saati, kapıda kimliği meçhul insanlar var. Birkaçı Erdoğan’a yaklaşmak istiyor. Türk korumalar kararsız, Amerikalılar kurşun geçmez limuzinin kapısını açıp özel misafirlerin binmesine yardımcı oluyor.
*
Korumaların de Niro ile fotoğraf çektirmelerine karşı değilim ama, görev başında değil. Çeşitli ülkelerin yanı sıra ABD’de Secret Service’in (Gizli Servis) nasıl çalıştığını izledim. Ajanlar can güvenliğini üstlendikleri kişilerin ziyaret edeceği yerlerde önceden, salondan, çıkış merdivenleri ve mutfaklarda araştırma yapar. Türk korumalardan birkaçının Başbakan’dan önce davetin yapıldığı otele gelmesi gerekirdi. Çıkışta, uzun uçak yolculuğunu takiben iftara katılma yorgunluğunda süratle arabasına binmesini sağlamalıydılar. Fotoğraf çektirme yarışı ciddi bir görev hatasıydı. Yabancı korumalarla ilgili gözlemlerim aklıma geliyor bu bağlamda.
Güney Kıbrıs Rum lideri Kipriyanu ile görüşmek için Londra’da kaldığı otele gittiğimde iki İngiliz ajan refakatinde asansöre bindim. Hafif bir sarsıntıda iri kıyım olanı üzerime yığıldı. Doğrulur gibi yaparken elleriyle bedenimi taradı. Silah aramasının kibarcasıydı bu. 1980’lerin başında Los Angeles’ta avukat Necdet Çobanlı, beni bir sosyete lokantasına yemeğe davet etti.
Yemekte sürpriz misafir Los Angeles Başkonsolosu Ali Suat Çakır idi. Eski dostum "Sarı Suat"la sarılıp kucaklaşırken yan masadaki iki adamın bakışlarını üzerimde hissettim. Bir süre sonra tuvalete yöneldim. Adamlardan biri arkamdan geldi, yalnızca saçlarını tararken aynadan beni izliyordu. Çıktığımda o da terk etti tuvaleti. Ali Suat "Sanırım fark ettin. Beni koruyan Secret Service ajanı" dedi gülerek. İki ajan masalarına gelen garsona yalnızca şişe suyu siparişi verdiler akşam yemeğinde.
*
Muhalefet lideri Bülent Ecevit’in ABD’yi ziyaretinde bir hafta birlikteydik. Konferanslarını, katıldığı davetleri izledim. Uçakta, lokantada yan yana oturduk, uzun sohbetler yaptık. Ecevit’le yakınlığımı müşahede eden Amerikalı korumalarıyla hal-hatır sorar olduk. Gezinin son etabında Winston-Salem’da bir konferansı ön sırada izliyordum. Bir ara çantamdan telefoto lensimi çıkarıp kamerama yerleştirirken Ecevit’in arkasnda ayakta duran Secret Service şefiyle göz göze geldim. Dedektif koltuk altı kılıfındaki tabancasını kavramıştı. Aynı akşam bir davette benden niye kaygılandığını sordum. "Çantadan ne çıkacağını bilemeyiz. Risk alma lüksümüz yok" diye kestirip attı.
Yıllar önce Topkapı Sarayı’nı görmeye gelen Jackie Kennedy’nin korumasının yüzünde biriken terleri dikkati dağılmasın diye silmediği için gömlek önünün ıslak daireye dönüştüğünü, iki adım öne çıktığımda bel kılıfındaki tabancayı göstererek beni önlediğini, Houston’da kalp ameliyatını takiben Ankara ile telekonferans yapacağı stüdyo kapısında arabadan çıkarken kapaklanan Turgut Özal’ı Amerikalı ajanın havada yakaladığı hálá belleğimde. Doktoru "Düşmüş olsaydı ölüm tehlikesine girerdi" demişti.