Odaya aşina olduğum bir parça yayılmaya başladı. Dinlendirici olduğu kadar düşündürücü bir yapıt bu. John Lennon ‘‘Give Peace A Chance’’i söylüyor.John kendi yazdığı şarkıyı bir otel odasına davet ettiği hayranlarıyla birlikte okuyarak kaydetmiş.
Eğer Bush-Saddam çatışması birkaç ay daha devam ederse Harbiye'de sınava girip kurmay subay diplomasını kesin alırım. Her gün beş-altı gazete okuyorum. Bir o kadar da dergi. Amerikan gazeteleri Bağdat üzerine ilk bomba düştüğünden bu yana harbin gelişmesini ilave sayfalarla yayımlıyor. ‘B’ serisinden 1-2 ve 52 bombardıman uçakları, Tomcat, Falcon avcı uçakları, Apachee helikopterleri, M1A2 Abrams ve Bradley tankları, Patriot, Cruise füzeleri, ‘akıllı’ bombalar, Tomahawk'lar, ordunun A takımı, bahriyenin SEALS, hava kuvvetlerinin özel komandoları, deniz piyadeleri Marine'lerle aşinalığım giderek artıyor.
Resimler, şemalarda Amerikan birliklerinin ‘Çembere al, kafasını kopar, gerisi cansız kalır’ stratejisini izliyorum. Harp yanlısı ve karşıtlarının makalelerinde satır aralarından eğilimlerinin nedenlerini çıkarmaya çalışıyorum.
Sonra gazeteleri kapatıp ekran başına geçiyorum. Bombalama görüntüleri, alevlerin sarmaladığı binalar, göğe tırmanan kömür karası duman yığınları, uçak gemilerinden sorti yapan uçaklar, cepheden manzaralarla harp havasına giriyorum. TV kanallarında emekli generaller ışıklı sopalarla haritalar önünde askeri harekatın gidişatını yorumluyorlar. Sivil uzmanlar analiz yapıp, bir diğeriyle tartışırken ben de ‘‘Kerbela'dan kuzeye giden zırhlı tümeni Cumhuriyet Muhafızları arkadan çevirse iki tarafın zayiatı büyük olur’’ diye ahkam kesiyorum. Beyaz Saray, Pentagon sözcülerinin açıklamaları eğlenceli oluyor. Brifinglerde gazetecilerin sorularını ancak Amerikan halkının ‘bilmesi gereken ölçüde’ yanıtlıyorlar.
New York ile Bağdat arasında bir düzine ülke, koca okyanus olmasına rağmen sinir törpüsü bir meşgale bu. Son iki haftadır ekranlara gelen bomba infilakı yaşamın fon müziğine dönüşürken çölleri sulayan kanların görüntüsü ruhsal gerginliğimizi artırmaya başladı. Oysa nereye baksak harp var, çaresiz katlanacağız.
Bu sabah günlük rutini değiştirip radyoda hafif müzik kanalı düğmesine bastım. Ardından gazetemin sanat ilavesini açtım. İlk gözüme çarpan ‘Fransa’ya Boykot' başlıklı bir ilan oldu. ‘‘Fransa'nın Irak'a desteğini unutmayacağız’’ ikazlı ilanda Amerikan halkı boykot kampanyasına davet ediliyor. Serbest pazar ekonomisini biliyoruz gene de Chirac ülkesinin Amerika'nın iş ve yatırım alanına böylesine yayıldığını tahmin etmemiştim. Air France, Peugeot otomobil, Dom Perignon şampanyası tamam ama Bank of West, Car and Driver, Woman's Day dergileri, Danone yoğurdu, milli içkimiz rakı gibi has Amerikan viskileri Wild Turkey ile Jamison, Seagram's cini, RCA TV'si, Uniroyal ve B.F.Goodrich lastikleri, Red Roof Inns otel zinciri, U.S.Divers-Sea Quest deniz malzemeleri, Hollywood'daki Universal stüdyoları ve eğlence parkları, Jerry Springer TV şovu, Motown Records plakçılığın sahiplerinin Fransızlar olduğunu ilk kez öğrenmiş oldum.
Odaya aşina olduğum bir parça yayılmaya başladı. Dinlendirici olduğu kadar düşündürücü bir yapıt bu. John Lennon‘‘Give Peace A Chance’’i söylüyor. John kendi yazdığı şarkıyı bir otel odasına davet ettiği hayranlarıyla birlikte okuyarak kaydetmiş. 1969'da Montreal'de bir otel dairesinde Yoko Ono ile yatakta plağa kaydederken ‘Çiçek Çocukları’ filozofu Timothy Leary, popüler şarkıcı Petula Clark, Radha Krishna müritleri de refakat ettiler. ‘‘Sadece şunu söylüyoruz, barışa bir şans verin’’ tekerlemeli şarkıyı birkaç gün sonra Washington'da Vietnam Harbi aleyhindeki gösteride yarım milyon kişi bir ağızdan söylediler. Şarkı Vietnam Harbi'nde sosyal ayaklanmanın ilahisi oldu.
‘‘Hepimiz İsa'yız, hepimiz Hitler'iz. İsa'nın kazanmasını istiyoruz’’ diyen Beatle John, ‘‘All You Need İs Love’’, ‘‘Happy Christmas, War İs Over’’, ‘‘Power To People’’ ve ‘‘İmagine’’ gibi bestelerle insanlar arasında sevgi ve barışı savunup harpleri kınadı. Paul McCartney'le birlikte hazırladığı ‘‘Strawberry Fields Forever’’, ‘‘Yesterday’’, ‘‘Hey Jude’’ gibi parçalar Lennon'ın şiddete karşı barışçı, mutlu dünya eğilimini de ortaya koyuyor. Nobel edebiyat ödülü sahibi Toni Morrison'ın ‘‘Beatles tüm zamanların en iyi şairleri’’ lafını boşuna söylemediği bugün daha iyi anlaşılıyor.
Tek gün askerlik yapmamış siviller, arada bir Beatles plaklarını dinleseler ocak söndüren, yetim çocuklar üreten harplerin Nintendo oyunlarına benzemediğini idrak edip barışa şans verme yolunu deneyecekler.