‘‘Arkadaşım’’ Oktay Ekşi'ye

Geride bıraktığımız yıl hakkında yazılacak çok şey var bu ülkeden. Amerika nereden nereye geldi son bir yılda.

Irak Harbi, tutuklu Saddam'a rağmen terörün süregelmesi, Usame'nin tehditleri, Beyaz Saray'ın ‘‘Ben yaptım, oldu’’ felsefesinde yürütülen dış politika, Kasım seçimleri, sağlık, eğitim gibi sosyal programlar dururken Merih'e seyahat projesi aklıma ilk gelenlerden.

Ama önümde ciddi bir konu var. Şahsi bir konu bu. Yanıtlamadığım takdirde kişiliğime ihanet etmiş olacağım.

İlk kez haftalık yazımı ‘‘New York-Amerika’’ ekseninden çekip bir ‘‘dost’’uma serzenişe, eğrileri doğrultmaya hasrettiğim için bağışlayın.

Arkadaşlığımız, kendi ifadesiyle ‘‘en az 40 yıllık’’ olan Oktay Ekşi geçen hafta gazetemizde yayımlanan ‘‘Amerika'da Üç Gün’’ başlıklı yazısında bu ülkeye yaptığı ziyaretini anlatıyor.

Ekşi bu ziyaretinde de karşılaştığı güçlükleri eleştiriyor. ‘‘Aşağıda kar vardı, havaalanının trafiği yoğundu, havada tur attık. Tekerlekler piste değdi ama aprona bir saat sonra geldik’’ diyor. New York, halkının kar görmediği Karayip'lerde değil. JFK ise dakikada düzinelerle uçağın inip-kalktığı dünyanın en işlek havaalanlarından biri. Günde beş uçağın indiği Benin havaalanına gitseydi iki dakikada terminale çıkardı.

Cep telefonu kullanamamış Ekşi. Duvar telefonları da fazla karışık gelmiş. Atatürk havalimanındaki duvar telefonundan New York'ta bir yakınına ‘‘İstanbul'a geldim’’ demeyi acaba hiç denemiş mi?

Dönüş yolculuğunda ise alanda kuyrukların uzunluğu, bavulların denetlenmesi, bel kemerinden ayakkabılarına aranmasına kadar hayli zorluklar geçirmiş.

11 Eylül sonrası Amerika bu, dostum. Uçuş güvenliği, terör tehditleri yüzünden tüm yolcuların bavulları bomba, ayakkabıları patlayıcı malzeme var mı diye didik didik ediliyor. Soyunup dökünmekten şikayet eden de yok. Sonunda can kaygısı var. Kimseye ayrıcalık tanınmıyor. Hollywood şöhretleri, Wall Street bankerleri, holding sahipleri de aranıyor. Başyazarlar da.

Şimdi ‘‘kişisel’’ konuya geçiyorum.

Ekşi, New York'ta ‘‘Kime telefon ederseniz, pek şanslı değilsiniz, karşınıza ‘Lütfen ses mesajı bırakın’ diyen bant kaydı çıkıyor’ dedikten sonra şöyle devam ediyor: ‘‘Mesajınızı bırakıyorsunuz ama size dönen olmuyor. Çünkü herkes sadece kendi bencilliğine hizmet sunuyor. Bir örnek vereyim’’ diyor.

‘‘Hürriyet'in NY'taki temsilcisi, en az 40 yıllık arkadaşım Doğan Uluç'a ben şahsen dört defa mesaj bıraktım, dönüp aramadı. Üstelik New York'a geleceğimi ve kendisini arayacağımı önceden haber vermiştim. İnsanlık nereye düşmüş, anlayın.’’

Zehir-zemberek bir suçlama bu. Bencillikle nitelenecek ne yapmışım?

Beni insanlık nereye düşmüş dediği işlevlerin içine sokuyor. Ağır bir saldırı bu. Ekşi aradığında telefona çıkamayışımla insanlık suçu mu işlemiş oluyorum?

Ziyaretinden önce iki kez konuştuğumda ‘‘Geldiğimde seni ararım’’ demişti. Hangi uçakla geleceğini söylemiş olsaydı arabamla karşılamaya gider, terminal kapısında Türkiye'yle konuşması için cep telefonumu da verirdim, dostlarımın dostlarına dahi yaptığım gibi. Oktay Ekşi'yi BM'de katılacağı toplantının ikinci seansında aradım, göremedim. Gündüzleri ofisteyim. Ses kaydına bıraktığı mesajlarını ancak akşam eve geldiğimde dinledim. Ama kaldığı otelin adını veya ulaşabileceğim bir telefon numarası da bırakmamıştı. İstanbul'dan Hürriyet santralında sekreterini aradım, ulaşamadım. Santral cep telefonunu veya kaldığı oteli bilmediklerini söyledi.

Bunca yıldır eş, dost bir yana hiç tanımadığım kimseler bana ofis ve cep telefonlarımdan ulaştılar. Mesaj bırakıp aramadığım kimse olmadı diyebilirim. Bir dostun bana bir taş atımı mesafeden gönderdiği mesajlarını niye yanıtsız bırakayım? Zahmetli seyahatin faturasını yanlış adrese çıkarmaya çalışmış Ekşi. Bunca yıllık dostluğun talihsiz nedenlerle okka altına gitmesi üzücü.

Ekşi'yi telefonla arayıp itibar sarsıcı, kişiliğimi karalayıcı ifadelerini sorgulamak isterdim ama, suçlamaları Hürriyet'in hayli kalabalık okur ailesine uzandığı için aynı yolu seçmek zorunda kaldım.

‘‘Dostum’’, ilk tanışmamızdan bu yana saçlarım inceldi, yüzümdeki hatlar derinleşti. Ama karakterimde ufak bir sapma olmadı. Dostluklara hep özen gösterdim. Afrika zebrası Alaska'ya da götürülse sırtındaki çizgiler daireye dönüşmez.
Yazarın Tüm Yazıları