Paylaş
‘Teksas Mücrim Af Kurulu’, Vali George W.Bush'a gönderdiği bir mektupta ‘‘H.L. Lucas'ın 19 yıl önce işlediği cinayet delilleri yeterli değil. Dallas Başsavcısı Jim Matox idam kararının müebbed hapse çevrilmesi önerisinde bulundu. Biz de oybirliğiyle uygun gördük’’ diyor. Eski ABD Bşkanı'nın oğlu Teksas Valisi Bush ‘‘Bu ender rastladığımız bir istek. Öneriyi inceleyip kararımı açıklayacağım’’ yanıtını veriyor.
Af Kurulu kararında, mahkum dahi olsa insanların hak ve özgürlüklerinin sonuna kadar savunulması hususunun etkili olduğunu vurguluyor. İlk bakışta kurulun aldığı bu karar ne kadar uygar ve insanca bir davranış görünüyor değil mi? Hayır değil! Konuyu deştiğimizde hak ve özgürlük ardına saklı bakın neler çıkıyor karşımıza.
Henry Lee Lucas, insanlık tarihinin gördüğü en korkunç canilerin muhtemelen birincisi. 20 yıl önce yakalandığında Amerika'nın Atlantik kıyısından Pasifik yakasına çeşitli köy, kasaba ve kentlerde 600 kişiyi tek başına öldürmüş. Mezbahadaki celeplere taş çıkartan Henry Lee'yi sorgulayan Dallas polisleri ‘‘Böylesini ne duyduk ne de gördük. İfadesi haftalarca sürdü, kimi nerede, nasıl öldürdüğünü tek tek sıraladı. Kurbanlarının çoğunun adını hatırladı’’ diyor.
1979 yılında işlediği suçlardan 6 kez müebbed hapis, 2 kere 75 yıl, 9 defa 60 yıl mahkumiyetle cezaevine gönderilen Lucas'ın ölüm cezasına çaptırıldığı tek cinayeti ise aynı yıl Teksas'ta öldürdüğü bir kadın. Kimliği tesbit edilemediği için ‘Sarı Çoraplar’ diye kayıtlara geçen cinayet için 2 hafta önce savunma avukatları ‘‘O tarihte Henry Lee Teksas'ta değil Florida'ydı’’ diyerek 30 Haziran gecesi zehirli sıvıyla idamın durdurulmasını Af Kurulu'na kabul ettirdiler.
Adam yalnızca katil değil idam mangası ama başta anayasa olmak üzere Amerikan hukuk sistemi hak ve özgürlüklere sığınıp yasa boşluklarını zekice kullanan azılı bir caniyi 600 kişiyi öldürmüş olsa dahi kolayca darağacına gönderemiyor.
Amerikan bayrağının renkleri cesaret, masumiyet ve adaleti temsil ediyor. Resmi bildirilerde ise Amerika ‘Özgür topraklar, cesurların vatanı’ diye tanımlanıyor. Oysa, dünya lideri ülkenin halkı uzun yıllardır sivil bir ordu görünümünde. Anayasanın vatandaşlara serbestçe tanıdığı silahlanma hükmü özgür, demokratik bu ülkeyi dünyada en fazla ateşli silahlara sahip devlete çevirmiş.
Rakamlar ise ürkütücü. 269 milyon nüfuslu Amerika'da ordunun 12 milyon silahına karşı sivil halkın sahip olduğu silahların sayısı 228 milyon. TEC-DC9'dan, AK-47 Kalaşnikof, Colt AR-15, 14'lük Ruger'e kadar çeşitli otomatik silahlar her yıl 36 bin kişinin ölümüne sebeb oluyor. Ülkede her 2 dakikada bir kişi silahla vuruluyor, her 14 dakikada birisi ölüyor. Giderek silahlanan toplumda resmi makamları en fazla kaygıya düşüren gençler. Eğitim Bakanlığı geçen yıl ilk, orta ve lise düzeyinde bir milyon öğrencinin okula silahla geldiğine işaret ederek son aylarda genç öğrencilerin işledikleri cinayetlerin kökeninde tabanca ve otomatik tüfeklerin kataloglardan satın alınması kolaylığının yattığına işaret ediyorlar.
Başkan Reagan'ın yazılı konuşmalarını hazırlayan Peggy Noonan son kitabında ‘‘Amerika'nın en büyük sorunu bunalım içinde beyni zedelenmiş gençliğimiz. Gençler aile içi sorunlara öfkesini silahla cürüm işleyerek sergiliyor’’ diyor. Liberal kesiminin silah kontrolüne karşı açtığı kampanyaya destek veren başkent Washington'da güçlü lobilerden National Rifle Association'ın yeni Başkanı aktör Charles Heston geçenlerde ‘‘Amerika özgür dünyanın lideri. Kurucularımız anayasanın başına ‘Özgür bir devletin güvenliği için düzenli milis ile insanların silah taşıma hakkı engellenemez' maddesini koymuşlar. Bu hakkı kimse çiğnemeyez’’ şeklinde sert yanıt verdi.
Özgürlük ve demokrasiye karşı tartışma sürdürmek güç. Ama Amerika kısa pantolonlu çocuktan değnekle yürüyen dedesine kadar silahla donanmış. Hak ve özgürlükler adına onlarca bin cinayete göz yumuluyor. Ve gene bu kutsal kavramlar 600 kişinin katili Henry Lee Lucas’ın suçunu canıyla ödemesine mani oluyor. Sevsinler böyle hak ve özgürlüğü.
Paylaş