BAŞLIKTAKİ ikinci yeninin ardına ne yazmam gerektiğine bir türlü karar veremedim.
Sıradan temenniler, yüzeysel dilekler, havı dökülmüş hayaller, sahi sanacağım yalanlar, benden çok uzaklardaydı. Yeni bir yıla büyük kalabalıklar içinde, eğlenerek girdiğimi pek anımsamıyorum. Kitap okurken, müzik dinlerken, dergilere bakarken saatin 12.00 olduğunu fark eder ya da ailemden biri fark ettirir, masa başına giderdim. Giderdim diyorum, çünkü şimdi bana gece yarısını fark ettirecek, ailemden kimse kalmadı. Ama ben gene 12.00’de ışığı söndürüp yeniden yakar, sonra da yılbaşı çöreğimi yerim. Sütlü kahveyle severim, üzerine biraz bal dökerim. Eskiden bu çöreğin içine bir altın koyulurdu, kimin dilimine denk gelirse, o yılın en şanslısı, mutlusu o olurmuş. Yılbaşı gecesi, Hasan Âli Yücel’in Edebiyat Tarihimizden’i okuyarak girdim. Yakup Kadri Karaosmanoğlu üzerine. Karaosmanoğlu’ndan bir cümle belleğimde doğru mu kalmış? “Yıllar yarlardan, yarlar yıllardan vefasız.” Belli günlerden çok, o günler için yapılanları severim. Ortalık ışıl ışıl, çoğunluk yeni yılın coşkusuna öyle ya da böyle kendini kaptırmış, ben de kaptıranları seyrediyorum. Ama kaptıramıyorum. Yaşamın yıllara bölünmesinin kolaylığını yadsıyamam, dünya tarihini, kendi serüvenimizi nasıl yazacağız, neye göre değerlendireceğiz. Gene de bu sevinç, bu telaş, sanırım sanal umutların, her şeyi bir yılın içine doldurarak kurtulmanın, bir tür aldanmanın ve aldatmanın sanal bilançosuna hepimizin bel bağlamasından kaynaklanıyor. Benim için yılbaşı kartpostallarda gördüğüm, karlarla örtülü bir köy kulübesi, bir küçük çocuk, bir sevimli köpek demektir. Belki yalnız ya da iki başına yaşanan mutlulukları çağrıştırdığı için. Benim kafamdaki Noel Baba imajı, kıyafeti böyle mi olurdu? Önemli mi? EĞLENCELER yapılırken, eğlenenleri görüp -pek görmedim ki- o gece eğlenenlerin daha iyi, daha koyu eğlenmeleri için emek verenleri düşünürüm, onların gözünden bakmak isterim. Hapishanelerde yıllarını geçirenler için acaba yeni yıl nedir? Cezanın azalmasını takvim yaprağında görmek mi? Yargılanacağı ve çıkacağı zamanı bilmeyen, yargıç yüzü görmeyenler için yılbaşı nedir? Bir yılın muhasebesi sözü klasiktir, klişedir ama ben gene de sanat/edebiyat alanında böyle bir hesabın yapılmasını öneririm. Yeni yıla girerken düşünmeliyiz, gece eğlencesinin sonunda mahmurluğu üzerinizden atarken, geçen yıl ne okudum, ne seyrettim, ne dinledim sorusunu sormaz mısınız? Soranlardan değilseniz, yılların birbirinden farkı olmayacağı için tekdüze bir yaşamın sıkıcılığına düşebilirsiniz, sizi dostça uyarayım. Siyasetin her şey olmadığını, bütün yaşamı kuşatmadığını yeni yılın ilk gününde kendinizle bir tartışın. Hep siyasetle uğraşmanın insanı nasıl yavanlaştırdığını tarih çok sayıda örnekle bize gösteriyor. Her yıl yalnız mesleğinizdeki başarılarla değil, sanatta, edebiyatta kazandıklarınızla da övünecek bir aşamaya gelin. Çünkü dünyayı, siyaseti, teknolojiyi, kendinizi nasıl anlayacaksınız, kişiliğinizin, kimliğinizin gizine nasıl varacaksınız. Ancak sanatla, edebiyatla. * * * YILIN ilk günü, elbette sabahleyin ajandalarımı aldım, günün ilk notunu düştüm. Biri gazetede, biri evde, diğeri çantamda. İlk günü ne yaparsan bütün yıl öyle devam edermiş, anneannem böyle söylerdi, ben de böyle yaptım. Evden çıktım, kütüphaneme uğradım, gazeteye geldim, beş çayında da arkadaşlarımla pastamı yedim. Savaşların bittiği, özgürlüklerin kısıtlanmadan yaşandığı, birbirimize tahammülün koşulsuz olduğu bir yıl olsun.