‘Ye kürküm ye...’

NASRETTİN HOCA’nın fıkrasını bilmeyeniniz yoktur. Eğer bilmiyorsanız, gene Hoca’yı anımsatarak yazayım, bilenler bilmeyenlere anlatsın.

Haberin Devamı


Televizyonu açtım.

 

Bilinen bir meydanda iyi giyimli bir çocuk, gelen geçen seviyor, okşuyor, bir isteği olup olmadığını soruyor.

 

Aynı çocuğun yüzüne makyaj yapıyorlar, hırpani bir kıyafet giydiriyorlar, aynı yerde duruyor.

 

Bu kez yüzüne bakan yok, çocuk onlara elini uzatsa elini itiyorlar, bu kıyafetle lokantaya giriyor, garsonu çağrıp dışarı attırıyorlar.

 

Olay şu:

 

Gürcistan’da insanlık üzerine bir deney yapıyorlar.

 

Küçük bir oyuncu rolünü başarıyla gerçekleştiriyor.

 

Haberin Devamı

Kamerayla bütün bu olayları tespit ediyorlar.

 

İnsanoğlunun dış görünüşe itibar edişinin hazin ve insanı/insanlığı küçültücü bir örneği.

 

Çocuk oyuncu olsa da lokantadan ağlayarak çıkıyor.

 

Bunu görünce gençlerin yalın, süsten azade giyimlerini düşünüyorum, çok da seviyorum.

 

İçe önem veriyorlar.

 

* * * 

 

İNSANIN anlayışsızlığına dair örnekler birbiri ardına sökün edip hafızamı işgal ediyor.

 

Savaş zamanında canından olanların dışında sakat kalanlar, bir köşeye atılanlar çok yazıldı ama insanoğlu bundan ders almadı, utanç da duymadı.
Vietnam Savaşı’nda savaştan dönenlerin psikolojilerini yansıtan birçok film çevrildi. Aynı bağlamda Güneydoğu’dan dönenler için de geçerli bu terk ediliş, unutuluş.

 

Okuduğum ve seyrettiğim bir oyunu/kitabı anmanın sırası.

 

Haberin Devamı

Wolfgang Borchert’in Kapıların Dışında kitabı sahneye de uyarlanmıştı.

 

Savaşta kahramanlık gösteren, sakat kalan bir asker, birçok kapıyı çalar, yardım ister, durumunu anlatır.

 

Bütün kapılar yüzüne kapatılır. Durumu hiç kimsenin umurunda değildir, çünkü savaş bitmiş, artık onun gibilere ihtiyaç kalmamıştır.

 

O artık hiçbir yere kabul edilmeyen, kapıların dışında kalan bir kahramandır(!).

 

Bu unutulmaz kitabı da dilimize Behçet Necatigil çevirmişti.

 

İnsanların ikiyüzlülüğünü gösteren bir başka metin de büyük oyun yazarı Friedrich Dürrenmatt’ın Yaşlı Kadının Ziyareti’dir.

 

O kadın, geçmişte yaşadığı kasabanın ahlaki normlarına uymadığı için kovulur. Sevgilisi de onu terk etmiş, ortada kalmıştır.

 

Haberin Devamı

Yıllar sonra servet ve itibar sahibi bir kadın olarak kovulduğu kasabaya döner, kraliçeler gibi karşılanır, çünkü oraya yatırım yapacaktır, herkesin gözü onun harcayacağı paradadır.

 

Kadın, adına düzenlenen törende, bu kasabadan hangi gerekçeyle kovulduğunu açıklar, şimdi de itibar gördüğünü belirterek çelişkiye dikkat çeker.
Onu kovanlar iki büklüm olarak özür dilerler.

 

Kadının bu konuşması beni çok etkilemişti. Paranın her şeyin üstüne şal gibi örtülmesi insanoğlunun zavallı yanlarından biri, belki de birincisi.
İnsana mevki ve para dışında yaklaşanlara artık ermiş gözüyle bakıyorum, diğerlerine nasıl baktığımı söylemiyorum.

 

Ben herkesin evinde mutlaka bir Yunus Emre kitabı olmasını tavsiye ederim. Çünkü o insanlık konusundaki sapkınlıklarımızı düzeltir.

 

Ne demişti büyük Yunus:

 

Haberin Devamı

“Bir kez gönül yıktın ise bu kıldığın namaz değil,

 

Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil.”

 

Sözle gönül almayı da bilenlere hayran olurum.

 

Gene Yunus bizi eğitir:

 

“Bu cihan cehennemini sekiz uçmağ ide bir söz.”

 

Bayramlar, tatiller insanın ışıldaklarını içe çevirmek için de bir fırsattır. Hele bayram tatilleri düşünme, muhasebe günleridir.

 

Şeyh Galip’in dizeleri de sizi biraz düşünmeye, insan kavramının ne olduğunu anlamaya sevk eder sanırım:

 

“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen

 

Merdüm-i dide-i ekvân olan âdemsin sen“

 

(Sen kendini iyi tanı ve iyi koru

 

Çünkü sen bütün varlığın özüsün.)

 

* * * 

 

BAYRAMINIZ kutlu olsun. Zulmün olmadığı, eşitlikçi, hoşgörülü günlerin özlemiyle.

 

 

Yazarın Tüm Yazıları