Paylaş
Acaba sonbaharı düşündüğümden mi? Yoksa kapalı odalarda çalışmaktan aldığım sado-mazo zevkten mi?
Hayatın ritminin zayıflaması beni neden telaşlandırır? Ailemle birlikte gittiğim bütün yazlıklardan erkenden ayrılır, kütüphanelere sığınırdım. Hep yüksek gerilimde yaşamak, demek ki beni rahatsız etmiyor.
Yaz mevsimlerini gene kapalı odalarda geçirdiğimden mevsim farkı beni etkilemezdi.
Ancak sonbaharın gelmesini her zaman heyecanla beklerim. Çünkü ben şehrin nöbetçisiyim, onların dönüşlerini sabırla beklerim. Gidişlerinin sevinçlerine ortak olamam ama dönüşlerinin bungunluğu garip bir lezzet verir bana.
Kırların kokusu yerine asfaltın kendine özgü kokusunu koklamalarını isterim.
Şehre ihanetin bedelidir bu.
“Adalardan yaza ettik de veda” benim için hoş bir dizedir.
Şehirde yaz nasıldır?
Rahmetli Muzaffer Gökman, bana Beyazıt Devlet Kütüphanesi girişinin üstünde bir yer vermişti. Altta da onun odası vardı.
Herkes denize girerken, bir dize daha fazla okumanın, yazmanın hiçbir şeyle değiştiremediğim zevkini yaşardım.
Daha, yeni binalar yapılmamıştı.
Zaman zaman kapıdan çıkar, çınarın altındaki kahvede çay içerdim. Sahaflar Çarşısı’nı dolaşır, aradığım bir kitabı bulduğumda alıp onu okumaya başlardım.
Albümümde birkaç fotoğraf var. Arkadaşlarım yazlıkta beni ziyarete gelmişler, ben de gelişlerinin şerefine mayomu giyip onlarla fotoğraf çektirmişim. Daha doğrusu ben çektim.
Anımsadıklarım arasında Onat Kutlar, Ece Ayhan var.
YAZA dair şiirler, ezgiler vardır belleğimde. Onları okuyarak, dinleyerek yazı yaşarım.
O güneşin sarılığının vurduğu tuvallere olağanüstü bir hayranlıkla bakarım.
Bir Van Gogh’u, bir Nedim Günsür’ü seyrettikten sonra başka sarıyı görmeye gerek var mı?
Yaşar Kemal’in Sarı Sıcak’ı kızgın güneşi, o güneşin altında yaşayan insanları öylesine ustalıkla anlatmış ki, artık ben güneşe çıkamam.
Albert Camus’nün Yabancı’sındaki cinayet, beni yeterince güneşten soğuttu aslında.
Zeyyat Selimoğlu’nun Direğin Tepesindeki Adam öyküsünün sonu öyle etkileyici biter ki, ondan beri güneş benim gözümü kamaştırır, bakamam.
Mısır’da havadan gördüğüm çöl beni öylesine yalnızlığa itti ki, bir daha gözümden kum sarısı silinmedi. Bakmayın şarkılara, türkülere; onlar yazı sevdirmeye çalışıyorlar.
Polisiye romanlara yaz ne kadar yaraşır. Bir çizgi müzik tarihinden bir sayfa. Mahler’i piyanonun başında çizmiş, ağzından çıkan balonda şu yazılı: “Ben bir yaz bestecisiyim.”
Ne zordur, ne eziyettir.
Taşınmalar, yazlıklarla kışlıklar arasındaki gelgitler. Sayfiye sözünü çocukluğumda çok duyardım. Şimdiki yazları, müziğe gösterilen ilgi açısından seviyorum.
Antalya Aspendos’ta, İzmir Efes’te, Turgut Reis’te, Gümüşlük’te, Side’de müzik festivalleri yapılıyor. Oraya gidenler sadece denize ve güneşe tapmıyorlar. Gene de yazlık duygusu eksik bir duygudur: Kitaplığınızdan çekip okumak istediğiniz bir kitabı bulamamak, bir CD’nizi hatırlayıp çalamamak, bu eksikliklerin başlıcalarıdır.
BEN gene de Ülkü Tamer’in dizesini bir an önce söylemek, yazmak istiyorum:
“Yazın bittiği her yerde söylenir.”
Paylaş