Paylaş
TIP áleminin efsanevi adı M.Gazi Yaşargil'le cuma akşamı Çırağan Sarayı'nda FAKO'nun onuruna düzenlediği toplantıda tanıştım.
FAKO, güzel bir anı kitabı aracılığıyla da hepimizin saygılarını ona iletmiş.
Ak saçların altında parıltılı iki siyah göz. Dünyaya, insanlara, sanata açık, yüzyılların ötesine baktıyor.
Kendisiyle tanışmaya gideceğimi söylediğimde; yazıişleri müdürü arkadaşım Fikret Ercan, onu, bana anlattı.
Türkiye'de ilk röportajı onun yaptığını dün öğrendim. Günaydın'da yayınlanmış. Fikret Ercan'ın bu gazetecilik başarısıyla övünmesi gerekiyor ama o nedense bu tür işlerden havalanmıyor. Ne de olsa eski kuşak.
Çünkü bütün dünya gazete ve dergilerinin temsilcileri randevu beklerken, Yaşargil, Fikret Ercan'ı tercih ediyor. Bekleyenler arasında başta Time olmak üzere çok tanınmış yayın organları da var.
Türkiye'den gelen bir gazeteciyle konuşarak özlem gideriyor.
Fikret Ercan'ın bana verdiği bilgilerle, Çırağan Sarayı'ndaki toplantıya donanımlı gittim.
Türkiye'de değil, dünyaca ünlü üç adam lisede sınıf arkadaşlarıymış:
M.Gazi Yaşargil, Erdal İnönü, Can Yücel.
Törende Erdal İnönü de bu arkadaşlıktan söz etti.
Can Yücel'le dostluğu hep sürmüş.
Genç bir kız kitap imzalatırken, bozuk Türkçesiyle Yaşargil'in dikkatini çekti, yıllardır Amerika'da öğrenim gördüğünü öğrendikten sonra beni etkileyen bir uyarıda bulundu:
‘‘Ben 57 yıldır dışarda yaşıyorum. Konuşurken Türkçemden farketmiyorsun.’’
Garip bir gösterişçiliğimiz var.
Yabancı ülkede yaşıyorsak, uzun bir süre orada kaldıysak hemen sözlüğümüze yabancı kelimeler girer.
Yaşargil'in bu siteminden sonra, Güzin Dino'yu, Abidin Dino'yu hatırladım. Kırk yıl Türkiye'ye gelmediler ama güzel Türkçelerini de hiç kaybetmediler.
Çünkü onlar da Yaşargil gibi Türkiye'yi, Türkçeyi seviyorlardı.
75 yaşında bilim ve insanlık aşkının tazeliği kişiliğinden sezilen Yaşargil'in Ankara'daki töreninden sonra bir gazetede gördüğüm haber başlığı çok hoşuma gitti:
‘‘İnsan beyninin Kaptan Cousteau'su.’’
Töreni birlikte izlediğim Aydın Boysan dedi ki:
‘‘Zürih'teki evinin bahçesinde kağnı arabası vardı, Türkiye'den getirtmiş.’’
Yaşargil, bir hitabet ustası.
Türkiye'de bulunmaktan hem sevinç hem hüzün duyduğunu söyledi.
Dostlarını, Türkleri, Türkiye'yi gördüğü için sevinçli, ayrılacağı için de üzüntülü. İki duyguyu bir arada yaşıyor.
Ama bir cümle bütün gecenin özetiydi:
‘‘Dışarda yaşamak kolay değil.’’
Art arda başarılar, mesleğinde zirveye oturmak... Ah yabancılık olmasa...
Tarih sevgisinin kaynağını açıkladı:
‘‘Herkes bana Tüirkiye'yi sora sora, tarihe merak sardım. Bu yüzden sadece kendi tarihimizi değil bütün dünya tarihini okudum.’’
Ardından şiirin, felsefenin dostluğunu bir cümleyle bize aktardı:
‘‘Şiirle felsefeyi Mevlána, Yunus Emre birleştirdi.’’
* * *
YAŞARGİL için hazırlanan kitapta, Doğu'da Batı'da Müzik Tedavisi Üzerine yazısını okuyunca, aslında hekimliğin insanlık için nasıl değişik güzelliklerde şifa aradığını, insana, hastaya yaklaşmanın ardında felsefenin kaçınılmazlığını, bir kişinin hayat serüveniyle insanlığın serüvenini birleştirerek okuyorum.
Bilimsel bir yazının psikolojik, estetik yanından, kendime notlar çıkarıyorum.
Bireyin durumuna İlişkin Düşünceler makalesini okurken, Yaşargil'in birey kavramına kattığı zenginlikleri farkediveriyorum.
O yazının ilk paragrafını buraya almakla yetineceğim:
‘‘Hekim olarak insanlarla ilgileniyor, onlara yardım edebilmek için kısa ya da uzun ızdıraplı dönemlerinde onlara eşlik ediyorum. İnsanların en üstün özelliği bireysellikleridir. Genlerinde, evrim tarihinin tüm bilgilerinin taşıyıcısı olarak her birey eşsiz bir fenomen, yeryüzünün ortalama yaşam süresi 70-80 yıl olan benzersiz bir olayıdır.
Bu arada her bireyin hangi ölçülemez makro-mikrokozmik boyutlar içinde varolduğunu, yaşamı boyunca içinde bulunduğu toplumun ve kurumlarının karşısındaki davranışlarını da göz önünde bulundurmak gerekir.
Bireyi anlayabilmek için biyolojik, psikolojik, sosyal, politik, ekonomik, sanatsal, felsefi, dini ve metafizik yönlerini de ayırt etmemiz gerekir.’’
* * *
FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA'nın ünlü bir dizesini M.Gazi Yaşargil bir kez daha doğruluyor:
‘‘Uluslar büyük evlatlarıyla soluk alırlar.’’
O akşam ben de o soluğu hissettim M.Gazi Yaşargil'le birlikteyken.
Törenler, onuruna yapılan toplantılar ...
Seviniyorum. Yaşargil'e yapıldığı için değil sadece.
Genç kuşak, bilime, insanlığa ömrünü adayanların unutulmadığını öğrenirlerse çalışırlar, özenirler.
Paylaş