FAZIL SAY,Elif Korap'ın bir sorusuna (Milliyet, Cumartesi, 7 Aralık 2002) benim üslubunu beğenmediğim, birçok kimsenin tepki göstereceği bir yanıt vermiş:
‘‘Edebiyatta Goethe varsa müzikte Beethoven var. Nietzsche varsa, Wagner var. Bunlar birbirini karşılayacaktır. Türkçe'deki pop ve arabeski hiçbir ağırlık kavramına sokamayız. Teknik olarak da yapamazsınız, performans olarak da. Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk'un karşılığı Türkiye'de Sezen Aksu, Orhan Gencebay olabiliyor. Oysa bu yanlış. Bu, Orhan Pamuk ve Yaşar Kemal'i küçülten bir şeydir. 500 sayfalık bir romanın karşılığı bir senfoni olmalı, 5 dakikalık bir pop şarkısı değil.’’
Karşılaştırmayı anlamak mümkün değil, müziğini çok sevdiğim Fazıl Say'ın ürettiği kültür kuramını anlamadım. 500 sayfalık kitabın karşılığı müzik parçası ille de uzun mu olmalı. Yani Sezen Aksu, otuz dakikalık bir şarkı bestelese o zaman Yaşar Kemal'in muadili olacak mı?
Bir kez romancılarla müzikçileri karşılaştırması olacak şey değil.
Pop müziğini neden küçümsüyorsunuz? Birçok kişinin dinlediği, üstelik yıllarca ününü ve çalışmalarını sürdüren iki müzikçi de kendi alanlarının saygın kişileridir. İlle de senfoni yazmaları mı gerekir?
Üstelik Sezen Aksu da, Orhan Gencebay da iyi müzikçidirler. O türü sevmeyebilirsiniz, dinlemeyebilirsiniz ama küçümsemeye, yok saymaya hakkınız olduğunu sanmıyorum.
* * *
BENİM entelektüel arkadaşlarımın çoğunun ses hafızasında Zeki Müren'in, Münir Nurettin'in, Sezen Aksu'nun, Orhan Gencebay'ın şarkıları var. Şimdi onların elinden entelektüellik beratını almam mı gerekiyor?
Müzik kişiye, kulağa bağlı zevklerdendir. Unutmayalım ki, cumhuriyet sonrası devlet müzik politikası bile Türk müziğini kulaklardan silemedi. Dinleyicinin zevkini değiştiremedi.
Klasik müzikle pop müziğini bu kadar duvarlarla, kişisel tercihinizde ayırsanız bile, dinleyici önünde ayıramazsınız.
Öylesine örnekler var ki... Ben birkaçını hatırlatayım. Fazıl Say da belki keskin yargılarını değiştirebilir.
Frank Sinatra da, bir klasik müzikçi kadar dinleniyor, satılıyor; unutmayın ki onu da sadece o tür müziği sevenler değil, klasikçiler de alıyor.
Beatles'ın müziğini bugün birçok klasik müzikçi çalıyor, artık o da modern klasikler arasında yerini almış. Beatles'ın eserlerini Berlin Filarmoni Orkestrası'nın 12 kemancısı seslendirdi. Bunda bir zevk garabeti var mı?
Miles Davis'in 'Kind of Blue'su bir yıl içinde 100.000 tane satılıyormuş. Yüzlerce kere plağa alınan Vivaldi'nin 'Mevsimler'inin de her yeni icrası aynı şekilde alıcı buluyor.
Ayrıca her ülkenin ölçütleri, karşılaştırmalı adları birbirini tutmuyor.
Yaşar Kemal'in, Orhan Pamuk'un karşısına iki müzikçi de konulabilir. Her dördü de kendi alanlarının kalite belgeleridir.
* * *
SANATÇI mizacının bazen insana söylemeyeceği şeyleri söylettiğini bilenlerdenim.
Fazıl Say'ın 'Nazım Projesi'yle ilgili söylediklerini de onun gibi uluslararası bir sanatçıya yakıştıramadım:
‘‘Kültür Bakanlığı akıllı olsaydı destek verirdi. Böyle bir projeyle Avrupa'nın her yerinde başarılı olurduk. Bu herhangi bir popçunun salak projesi değil ki. Ama herkes o kadar zeki değil.’’
Röportajın olumlu yanından da söz edelim biraz:
Fazıl Say'ın varoşlarda çalma projesini çok beğendim, yürekten destekliyorum. Pahalı konserlere gelemeyenlerin ayağına müziği getirmek, bir sanatçı alçakgönüllülüğü. Misyonunu yerine getiriyor. Üstelik para alarak değil para vererek.
Gerçekten de Klasik Batı Müziği'nin, sevdiği, çaldığı müziğin yaygınlaşmasını bu tür konserlerle sağlayabilir. Zevklerini değiştirmek istiyorsa da, yöntem budur. Başka alanların ünlülerini küçümseyerek değil.
Görecektir ki, yalnız orada yaşayanlar değil, bütün Türkiye hem Sezen Aksu'yu, hem Orhan Gencebay'ı, hem de Fazıl Say'ı sevecektir. Müzik zevkinin çoğulculuğunu kabul etmesi koşuluyla.