Yabancı yayınevleri Frankfurt Kitap Fuarı’nda iki kitaba ilgi gösterdi.
Hiç kuşkusuz bizim telif ajansı sahipleri de Türk yazarlarının başka dillere çevrilmesi için çaba harcıyorlar.
Ben hem yeni, hem de dünyanın ilgisini çeken kitaplardan söz edeceğim.
Doğan Kuban’ın mimari tarihimizi ayrıntılarıyla ele alan iki ciltlik çalışmasının birincisi Sinan’dan Önce Osmanlı Mimarisi ikinci cildi ise Sinan’dan Sonra Osmanlı Mimarisi adını taşıyor.
Kuban, mimarlık tarihi kitabında hiç kuşkusuz önce Osmanlı İmparatorluğu’nun kültürel kimliğini ele alıyor.
Böylece kültürle, yaşama biçimiyle mimari arasındaki bağlantıyı daha sağlam biçimde algılamamızı sağlıyor.
Osmanlı İmparatorluğu’nun mimarisinde Sinan Çağına Bakış’ın yanı sıra, Tanzimat’ın Kültürel ve Artistik İçeriği’nin de mimarlar, uzmanlar dışında insanların ilgisini çekeceğini sanıyorum.
Müslüman Olmayan Mimarlar Çağı ile Milliyetçilik Akımları ve Ulusalı Arama bölümlerinin de, sanat/mimarlık tarihimize yeni bakış açısı getireceğini umuyorum.
Kitap Yapı Endüstri Yayınları arasında çıkacak.
HAÇLI SEFERLERİ’Nİ BİLMELİYİZ
Prof. Dr. Işın Demirkent’in Haçlı Seferleri kitabı bu konudaki yalınkat bilgilerimizin ne kadar yetersiz olduğunu gösteriyor.
Bizim için gerçekten karanlıkta kalan bir hareketin bu kitapla aydınlandığını görebiliyorsunuz.
1096 ile 1291 yılları arasına ‘Haçlı Seferleri Dönemi’ denilmektedir.
Batıda bu konuda çok kitap yayımlandı.
Ancak bilimsel tarafsızlığı gözettiklerini söyleseler de, kendi açılarından bakmışlardır.
Peki bu olaya Müslüman dünyası nasıl bakmıştır, yaklaşımı nedir?
Işın Demirkent’in çalışması bir gerçeği irdeliyor.
Yıllarca devam eden bu düşünce sistemini inceliyor Demirkent, dünyayla bizle ilgili, bugün de kimi iddia sahiplerine göre devam eden bu hareketi okumamız gerekiyor.
Yabancılar konuya değişik açılardan yaklaşan bu kitabın başka dillere çevrilmesi için çaba harcıyorlar.
Frankfurt Kitap Fuarı’nda bu da yayıncılar arasında gündeme geldi.
Niketas Khoniates’in Historia’sı Prof. Dr. Işın Demirkent Dünya Kitap
Haçlı Seferleri’ni okuduktan sonra tamamlayıcı önemli bir eser tavsiye ediyorum. Yukarıda uzun adını verdiğim kitabı.
Işın Demirket’in yayına hazırladığı kitabın yazarı kimdir?
Niketas Khoniates’in kesin olmamakla beraber 1155 yılında Phrigya bölgesinde Laodikeia (Denizli) yakınındaki Khonai (Honas)’da doğduğu söylenir.
Varlıklı bir aileye mensup olan Niketas, 9 yaşında iken babası tarafından İstanbul’da dini eğitim gören ağabeyi Mikhail’in yanına gönderilmişti.
İyi bir eğitim gördü; önce vergi danışmanı, bunu takiben sarayda imparatorluk sekreteri, yüksek hakim, vali oldu.Mesleki çizgisi hep yükseliş gösterdi.
Yazar yağmalanmayı acı içinde kaleme getirmiş ve Demirkent’in belirttiğine göre de, Kitab-ı Mukaddes’ten de yer yer cümleler almış.
Kitaptan
Osmanlı mimarisinden
Osmanlı İmparatorluğu’nun politik yapısına paralel olarak Osmanlı mimarisi de Asya ile Avrupa, İslam dünyası ile Hıristiyan dünyası arakesirinde gelişmiş ve Akdeniz çevresi geleneklerini Orta ve Yakındoğu gelenekleriyle buluşturan uzun nefesli ve özgün bir yaratmadır. Bu iki ciltte sunulan Osmanlı Mimari Tarihi, yarım yüzyıl içinde araştırarak, ders vererek, yazarak geliştirdiğim bir tarih ve sanat yorumunun sonuçlarını içermektedir. Bu boyutta bir yapıtın gerektirdiği didaktik malzemeleri bir araya getirdiğimi sanıyorum. Fakat yapıtın asıl amacı genel bir didaktik çerçevenin gereklerini yerine getirdikten sonra katı bir eleştiri disiplini içinde, Osmanlı tarih, kültür ve sanatına ilişkin, bilincine vardığım bütün önyargıları deşmek, klişeleri ortadan kaldırmaya çalışmak olmuştur. Bunu sağlamaya çalışırken, sadece sanat ve mimari tarihi alanında değil, mimari tarihi ile tarih arasındaki ilişkileri de irdelemek gerekiyordu. Bu nedenle de kendi bilgimin sınırları içinde, bu yapıt, Osmanlı tarihine de eleştirel bir yaklaşımı gerektirmiştir. O açıdan bu kitaba mimarinin aynasında bir Osmanlı tarihi olarak da bakılabilir.
Osmanlı devleti Müslüman kimlikli bir Doğu Akdeniz ve Balkan devletidir. Özetle bir Avrupa devletidir. Avrupa’nın politik tarihi 14. yüzyıldan başlayarak Osmanlı ile şekillenmiştir. Fransız, İngiliz, Alman, Avusturya ve Rus devletleri birbirleriyle ne kadar savaşmışlarsa, Osmanlılar da Habsburglar, Romanoflar ve Venediklilerle o kadar savaşmıştır. Doğu ise Osmanlı için Otlukbeli, Çaldıran, Mısır fethi ve iki Bağdat seferi dışında sınır kavgalarından ibarettir. Osmanlılar Viyana fethine iki kez kalkışmışlar, ama İsfahan’ı ele geçirmeyi hiç düşünmemişlerdir. Fakat bir ayağı Belgrad’da öteki ayağı Kahire’de olan ve Hıristiyan Avrupa ile Müslüman Ortadoğu arasına yerleşmiş imparatorluk, coğrafi olarak dünya tarihinin de merkezine yerleşmiştir. Bu özellikleriyle Geç Roma’nın ve Bizans İmparatorluğu’nun bıraktığı politik boşluğu doldurmuştur. Bu gözlemi Romalı ya da Bizanslı olarak, vaktiyle Rambaud, Iorga ya da Gibbons gibi masa başı yazarlarının genellemeleri ile karıştırmamak gerekir.
Historia’dan
III. Aleksios tahta çıkmasına yardım edenleri verdikleri destek için ödüllendirdi, bütün halka hemen kendisinden yana geçtikleri ve politik atışmaya yol açmadıkları için teşekkür etti. Mantıksız ve mánásız bir şekilde herkesin isteklerini yerine getirmek üzere Isaakios’un askeri operasyonlar için biriktirdiği paraları dağıtmaya başladı. Bu hesapsız dağıtım sonunda her şey tükenince şanlı mevkileri ve unvanları dağıttı. Hiç kimseyi bilgisinden dolayı yükseltmedi, herhangi birisini láyık olduğu bir sonraki mevkie terfi ettirmedi, herkesi gelişigüzel atadı. Bazı mevkilere kısa süre önce getirilmiş olanları veya en alt yerlerde olanları en yüksek yerlere, en şanlı mevkilere getirdi.
Böylece en yüksek şerefli yer bile önemsiz hale düştü ve şeref için çabalamak boşuna bir gayret oldu. Birçoğu terfi ile yerinden edilip küçümsenmeyi aynı şekilde yorumlamaya başladı. Daha sonra başkalarının haksız olarak getirildikleri yerlere haklı olarak getirildikleri zaman, haksız yere şereflendirilenlerle aynı olmak istemediler. Mülk kolayca elde ediliyordu, kimin evrakı imparatora verilirse derhal imzalıyordu. İsterse dilekçeyi veren karada yelken açmak veya denizde çift sürmek teklifinde bulunsun, isterse dağların yerini değiştirmeyi, denizin dibine çekmeyi önersin yahut da mitolojide olduğu gibi Athos’u Olympos’un tepesine oturtacağını belirtsin.