Uzman kaleminden salon meselesi

DÜNYA TİYATRO GÜNÜ nedeniyle yazımda salonsuzluk sorununa değinmiştim.

Haberin Devamı

Okurlarımdan yüksek mühendis, mimar Prof. Dr.-Ing. Doğan Tuna’dan bu konuda bizi bilgilendiren, aydınlatan bir e-posta aldım.
Bugün köşemi onunla paylaşıyorum:
“Sayın Hızlan
24 Mart 2015 günkü Hürriyet gazetesindeki köşenizde ‘27 Mart Dünya Tiyatro Günü’ ile ilgili yazınız, size bu yazımı göndermeme neden oldu.
Çocukluk yıllarımda babamla beraber Tepebaşı’ndaki Dram ve Komedi tiyatrolarına, Şehzadebaşı’ndaki kahvelerde oynanan ‘Karagöz Oyunları’na gittim.
Mimar olmaya karar vermem, ünlü Mersin Valisi Tevfik Sırrı Gür’ün yaptırdığı yapılar arasında en önemlisi, günümüzün en önemli ve iyi salonlarından ve sahnelerinden birine sahip olan, Mersin Operası’na ev sahipliği yapan bina vesilesiyledir.
İTÜ Mimarlık Fakültesi’ni bitirdikten sonra, Almanya’da ünlü bir tiyatro uzmanı olan Prof. Gerhard Graubner’in bürosunda, Dr. Hayati Tabanlıoğlu’nun halefi oldum. Çok sayıda opera ve tiyatro projesinde çalıştım, ödüller aldım.
Öğretim üyesi olarak İzmir’de göreve başladığım yıllarda ‘Bademler Köy Tiyatrosu’nu yaptım. Daha sonra üst düzey kurumlarla bu konuda ilişki kurmaya çalıştım, ama başarılı olamadım.
Yazınızda özellikle üzerinde durduğunuz ‘Salonsuzluk Sorunu’ yeni değil.
1950’lere kadar yapılan ilkokullarda ‘Müsamere Salonları’, Halkevleri’nde yapılan ‘Tiyatro Salonları’ unutuldu.
1976 yılında İzmir’de Güzel Sanatlar Fakültesini kurduk. Değerli arkadaşım Prof. Dr. Özdemir Nutku’yu Tiyatro Bölüm Başkanlığı’na getirdik. Onunla birlikte fakültenin 350 kişilik konferans salonunu tiyatro salonuna çevirdik. Yıllar sonra gene birlikte Amerikan Kültür Derneği’nin 300 kişilik salonunu da tiyatroya çevirdik.
Özdemir Bey’le birlikte ‘Dünya Tiyatro Günü’nü önce bir haftaya, daha sonra iki haftaya çıkardık. Bu arada, günümüzde oyunculuklarına hayran olduğumuz öğrencilerimiz yetişti.
Bildiğiniz gibi İzmir’de açılan Devlet Tiyatrosu, eski Halkevi binasına yerleşti, ancak sahnesi, sahne arkası ve müştemilatı yetersizdi. Yenisi yıllardan beri yapılamadı. Diğer yandan Devlet Tiyatrosu bir atılımla, artık iş göremez duruma düşen sinemalardan birini tiyatroya çevirerek daha çok koltuk sahibi oldu. Bir tiyatro uzmanı olarak gördüğüm kadarı ile Batı ülkelerinde bilinen, 800-900 kişilik salonlu ve müştemilatı eksiksiz şehir tiyatro binası örneği bizde parmakla sayılabilir.
Ortalama 800-900 kişilik salonu olan bir ‘Şehir Tiyatrosu’ 10-12.000 metrekarelik bir bina ister. Bunun maliyeti 20-25 milyon lirayı geçmez. Niyet edilirse 500 bin nüfusa sahip her belediye bunu gerçekleştirebilir. Ayrıca bunlarda sürekli sanat personeline gerek yoktur, çekirdek bir kadro ile yönetilebilir.
Operalardan söz edecek olursak, bu alan en üst düzeyde bütüncül bir sanat dalıdır. Yaşanması ve yaşatılması gereklidir. Gelişmiş ülkelerin her büyük kentinde, kent merkezlerinin en önemli yapılarından biri ‘OPERA’ binasıdır. Bu binalarda haftada, nerede ise her gün gösteri veya konserler, hafta sonlarında ise gençlere ve çocuklara matineler düzenlenir. Bu kültür bizde belki, bölgesel olarak ele alınabilir. Bu tesislerin yapım ve işletilmesi oldukça pahalı olduğundan mutlaka devlet eli veya desteği ile gerçekleşmelidir.
Konu bu açılardan ele alınırsa, ülke olarak daha çok beklememiz, çalışmamız gerek diye düşünüyorum.
Saygılarımla.”


*

Haberin Devamı


SALONSUZLUK meselesi sona erdiğinde, tiyatro ve opera ile ilgili başka meseleleri ancak konuşabileceğiz...

Yazarın Tüm Yazıları