1990 sonrasında, özellikle genç edebiyat okuru iki yazarın, Ahmet Hamdi Tanpınar ile Oğuz Atay’ın yazdıkları üzerine odaklandı; sanki onları yeniden keşfetti.
Söz konusu ilgi, daha doğrusu tutku özellikle iki kitaba yönelikti:
Tanpınar’dan Huzur,Atay’dan Tutunamayanlar.
Tutunamayanlar, 1990 sonrası gençliğin toplumdaki konumunu, yol ağzındaki yönsüz bekleyişlerini, siyasetten koparılışlarını, sonuçsuz arayışları simgeliyordu. Romanın içeriğine, kahramanların o kuşağa uygunluğuna bakarak böyle bir sonuca varabiliriz.
Ancak, Tutunamayanlar’ın okunmasının bir başka nedeni de kuşkusuz, modern roman anlayışını yansıtması, yeni okura yeni bir edebiyat ufku açmasındandı.
Romanın kahramanları, herhangi bir kişiye tıpatıp oturmuyordu, dünya edebiyatının tanınmış tiplerinin yer yer özgün bir kolajı duygusunu uyandırıyordu.
Oğuz Atay’ın eserlerinden dünya edebiyatını, modern akımları bildiğini çıkarırdınız, o kahramanlardan yarattığı kahramanı/kahramanları da bize bir gerçeği kabul ettiriyordu. Onlar hem bizim toplumun hem bütün toplumların ortak kişileriydi, aralarındaki ruh akrabalığı onları ulusallıktan, uluslararası edebi mertebeye çıkarıyordu.
Hiç kuşkusuz onu yazarken, değerlendirirken, ona birikimlerini sunan birçok Batılı yazar kadar, bizim yazarlarımızın da adının anılması gerekiyor.
Yusuf Atılgan, Bilge Karasu, Vüs’at Bener.
Oğuz Atay’ın dünyasını tanımak, yaşamla roman arasındaki gelgitleri izleyerek, onun romancılığının, bireysel dünyasının ayrıntısına inebilmek için Yıldız Ecevit’in ‘Ben Buradayım...’ - Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası’ndan çok yararlanacaksınız.
Yıldız Ecevit’in kitabının kurgusundan söz etmeliyim önce.
Metinleri, özellikle Tutunamayanlar’ı, Oğuz Atay’ın diğer eserlerini iyice tahlil ettikten sonra dostlarıyla görüşmüş; bunların kitaptaki izdüşümlerini, anıların ne kadarının romana sızdığı konusunda yoğun bir araştırma yapmış.
Bu iki ayaktan sonra, gerek roman kuramı üzerine, gerek onun etkisi altında kaldığı kahramanların ışığında gerçek Oğuz Atay’ı ve belki de roman kahramanı Oğuz Atay dünyasını değerlendiriyor. Onun romanını ele alıyor.
Yıldız Ecevit’in incelemesinde okurun ilgisini çekmesi gereken bölümler, onun siyasal eğilimlerle bağlantısı.
Tanıdıklarının, dostlarının söyledikleri, bana göre, benim de yakından tanıdığım Oğuz Atay’la her zaman uyuşmuyor, ancak bir yazarın başka başka dostları tarafından prizmatik biçimde algılanması olarak da tanımlayabilirim.
Yıldız Ecevit’in kitabının niteliği, yazılma yöntemi, kaynakların kullanılması konusunda bilgi veren Sunuş’u mutlaka okumanızı isterim.
Oğuz Atay’ın bir sözüyle başlıyor sunuş:
‘İyi bir hayat hikayesi yazmak, bir hayat yaşamak kadar zordur.’
Ecevit, çalışmalarının bir aşamasında şu yargıya varıyor: ‘Beni Oğuz Atay’ın dünyasının en saklı köşelerine değin götürebilecek olan o tek yola, ne onunla yaşamı paylaşmış insanların kılavuzluğunda ulaşabilirdim, ne de kendisinin günlüğünde yazdıkları aracılığıyla: O, Atay’ın kurmaca dünyasının sayfaları arasından geçiyordu.’
Batı ile Doğu’nun birleştiği apartmandan, lisedeki oyunculuktan üniversite yıllarına, mesleki çalışmalarına kadar, yaşamının her evresi bu kitapta var.
Babanın, belki de geniş açıyla aile çevresinin yarattığı tepki müzik zevkindeki ikilemi doğurur. Hem alafrangayı, hem de alaturkayı sever.
Korkut Boratav, onun ‘sol’la ilişkisini şöyle tanımlar:
‘Ankara’da askerliğini yaptığı sırada karşılaştığı sol kesim onu heyecanlandırdı. Buradaki çevre çok katı ve dogmatik değildi. Biz entelektüel perspektiften bakan yumuşak insanlardık, edebiyatla da ilgiliydik. Hem entelektüel hem de siyasal boyutu olan, dünyayı değiştirmek isteyen böyle bir fikir akımı, böyle bir çevreyle karşılaşınca tutkuyla sarıldı.’
En çok hangi yazarları severdi?
Bir söyleşisinde açıklıyor: ‘Sevdiğim yazarların başında Kafka ve Dostoyevski’yi sayarsak, Tutunamayanlar’ı okuyanlar için şaşırtıcı olmaz herhalde. İnsanı, bu arada Selim Işık’ı yalnız bırakanların dünyasında böyle yazarlara da tutunamazsak sonumuz ne olur?’
Oğuz Atay en çok hangi yazarlardan etkilendi? Doğrudan ya da yakın dostlarının anlattıkları, verdikleri adlar da, yazarın saptamaları da onun edebiyat dünyasını oluşturan kaynakları belirliyor. Böylece okura bir değerlendirme kapısı daha açıyor.
Kemal Tahir’i önemsediğini bildiğimiz Oğuz Atay, Türk edebiyatçılardan kimleri okuduğunu bir konuşmasında söylüyor: ‘Türk yazarlarından da Sabahattin Ali’nin İçimizdeki Şeytan’ı, Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam’ı... Son zamanlarda daha çok şairleri izliyorum. Ece Ayhan, Cemal Süreya.’
Dil konusunda ne düşünüyordu Oğuz Atay?
‘Osmanlıca parodisinin yanı sıra Öztürkçe parodisi de içerir. Bir hesaplaşma romanı olan Tutunamayanlar’ın sayfaları boyunca dille de hesaplaşıyordur Oğuz Atay.’
‘Ben Buradayım...’ Oğuz Atay’ı okuyanların, okuyacak olanların, tanıyanların, bilenlerin mutlaka okuması gereken bir çalışma. Bir yazarı, daha yakından, deyim yerindeyse derinlemesine tanıyacaksınız.
‘Ben Buradayım...’
Oğuz Atay’ın Biyografik ve Kurmaca Dünyası
Yıldız Ecevit
İletişim Yayınları
KİTAPTAN
ORHAN VELİ DE BİR
‘TUTUNAMAYAN’DI
Oğuz Atay’ın, lise yıllarından bu yana şiirlerini ezberlediği ve kişilik özellikleriyle de kendisine yakın bulduğu Orhan Veli bu ‘gerçek tutunamayan’lardan birisidir. Şöyle diyordur ‘Bir Garip Orhan Veli’ başlıklı yazısında: ‘Biz, derslerin başında şiir, roman filan okuyarak öteki tanıdıklara yukardan bakan birkaç arkadaş Orhan Veli’ye hayrandık tabii. Bu arada edebiyat öğretmenimizin tanıttığı Fuzuli’ye, Baki’ye filan da hayrandık. Büyük şehre gelince Orhan Veli’nin dünyasıyla daha yakından tanıştık, Lambo’nun meyhanesine bile gittik; ne yazık ki Orhan Veli ölmüştü (...) Meyhanenin sahibi Mösyö Lambo yıllar önce intihar etmişti. Tutunamayanların bir bölümü silinip gitmişti.
OĞUZ ATAY’A GÖRE ROMAN
Basında Oğuz Atay ve ‘Tutunamayanlar’ ile ilgili olarak çıkan ilk yazı olan 16.3.1971 tarihli ‘Yeni Gazete’deki söyleşide, Doğan Hızlan’ın romanın biçimine ilişkin sorusunu şöyle yanıtlar Atay: ‘Geleneksel romanda pek kullanılmayan bazı anlatım türlerinden yararlandım. İçinde yaşadığımız dünyanın yaşantı zenginliği ve değişen görüntülerini veren bu anlatım türlerinin romana kazandırdığı bir çok yönlülük var (...) Çağdaş insana kendisi ile ilgili birtakım gerçekleri kendisinin de katılabileceği bir yaratıcılık içinde iletmekte roman belki de başka türlerden daha etkilidir.
DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ
Gabriel Garcia Marquez Benim Hüzünlü Orospularım Can
Kazım Yetiş (ed.) Türk Edebiyatında İstanbul’un Fethi ve Fatih Kitabevi
Kostas Ferris İki Gözüm Marika’m Rebetiko Literatür