Paylaş
Bunu bizim topraklarımız için türküye uyarlamak gayet yerinde olur kanaatindeyim. Geçen hafta her gün Neşet Ertaş dinledim, Haşim Akman’ın onunla yaptığı söyleşilerden oluşan “Gönül dağında bir garip” ‘Neşet Ertaş Kitabı’nı okudum. Stendhal’in sözünü türkülere, Neşet Ertaş’ın yaşamına uyarladım.
Türkülerin bileşimi üzerine düşündüm. Onlarda hem halkın acıları, aşkları, serüvenleri vardır, hem de o türküleri yaratanın, söyleyenin bireysel acısı ona yansır. Ardından çok yazıldı, türkülerinin yankısı yeniden kulakları kapladı. Ama yaşamını okursanız, o türküleri çok daha seversiniz, çok daha etkisinde kalırsınız.
Birinci bölümün başlığı: “Babam, Ustam: Muharrem Ertaş”.
Bir halk sanatçısının var olma savaşı içinde, ailesinin çektiklerini okuyunca, dünden bugüne gelen sesin, bizi dinlerken neden bin bir çağrışıma sürüklediğini anlarsınız. Müziğin bir aile geleneği olduğunu, kulaktan kulağa erişen büyünün Ertaş ailesi için de doğru olduğunu söylemeye gerek var mı?
Kitabın önsözü Ertaş’ın Türk müzik kültüründeki yerini harikulade izah ediyor. “Sel gitti kum kaldı. Neşet Ertaş hep vardı. Geçen zaman süresince, yani Neşet Ertaş’ın bu ülkeden ayrılıp yıllar sonra bir konserle yeniden aramıza döndüğü 2001 yılına kadarki süre boyunca, adı bilinen ya da bilinip de silinen hiçbir şarkıcı yoktur ki bir Neşet Ertaş türküsü seslendirmesin.
Örneğin, ‘Gönül Dağı’nı çoğumuz Barış Manço’dan dinleyip belleğimize kaydetmişizdir sözün gelişi. Ya da Zeki Müren’in sesiyle daha bir derinlik kazanıp silinmez bir şekilde içimizde yer eden ‘Mühür Gözlüm’ türkünün sahibi Âşık Ali İzzet Özkan’ın söylediği özgün şekliyle değil, Neşet Ertaş yorumuyla ün kazanmıştır. Dolayısıyla diyebiliriz ki bu ülkede, hayatında bir Neşet Ertaş türküsü dinlememiş hemen hemen hiç kimse yoktur. Dahası, hepimizin dağarcığında, ezberden söyleyebileceğimiz, o da olmazsa eşlik edebileceğimiz bir Neşet Ertaş türküsü mutlaka vardır.”
* * *
HAYAT felsefesi, iki cümlede özetleniyor: “Biz doğduğumuzdan beri yoksulduk. Varlığını görmedik ki yoksulluktan şikâyet edelim.”
Bugün radyoda çalınan, televizyonlarda söylenen birçok türkü Muharrem Ertaş’ın ama kayıt ettirenin adını taşıyor.
Kitabın mutlaka okunması gereken bölümü, “Almanya’da Zor Yıllar” başlığını taşıyor. İlk kuşak için söylediklerini okurken, sevdiğim yazarlardan Almanya’yı, Almanya’daki Türkleri anlatan Feridun Zaimoğlu’nu anımsıyorum:
“Çileyi ilk giden kuşak çekti orada. Çile derim ben ona. İlk gidenlerin Almancası yoktu. Çalıştığı yerde ne tür çalıştı, ne tür anlıyordu, neler çektiler? Onlar çile çektiler. Çile... Çilenin içinde her şey var. Neler çektiklerini ben iyi biliyorum.”
Yirmi yedi-yirmi sekiz yıl Almanya’da konserler verdi.
Almanya günlerini Haşim Akman’ın kitabından okurken, Neşet Ertaş’ın Avrupa’yı algılama yeteneğine, değerlendirmelerine hayran oldum.
Erol Parlak’ın “Neşet Ertaş, Bir Sanat Ağacıdır”ından bir bölümle yazımı bitireyim: “Kırk elli yıldır çalıp söylenen, Türkiye’de bulunmadığı uzun yıllar boyunca unutulduktan sonra, küllerinden yeniden dirilen Anka Kuşu gibi ortaya çıkan Neşet Ertaş’ın, bir ‘ses ve saz ustası’ olduğunu teslim etmeyen kimse kalmadı. Bu gecikmiş ‘halk teslimi’nde albümlerinin yeniden basılıp satılmasından çok daha önemli olan, konserlerinde genç kuşak dinleyicilerle Neşet Ertaş’ın görülmemiş bir özlemle kucaklaşması, kelimenin gerçek anlamıyla ‘gönülden gönüle’ akan bir sevgi bağının oluşmasıdır.”
* * *
NEŞET ERTAŞ’ın yaşamını okuyun. Ölümsüzlüğe uğurladığımız büyük usta, bundan sonra sazının sesinde, türkülerde, müzik hafızamızda yaşamaya devam edecek! Türkülerini dinleyerek onu yaşatacağız.
CD’leri Kalan Müzik tarafından yayınlandı. Bunların içinde iki DVD var: Biri Neşet Ertaş in Concert. Diğeri, Garip-Neşet Ertaş Belgeseli, Yönetmen: Can Dündar. “Gönül dağında bir garip” ‘Neşet Ertaş Kitabı’, Söyleşi: Haşim Akman, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, CD’li.
Paylaş