Paylaş
Onu kaçırmayın. Çünkü yazarın kişiliğini, kitaplarını ayrıntısıyla tanıtmıştı.
Turgut Özakman yakından tanıdığım biri. Hatta ‘Şu Çılgın Türkler’ için ‘Karalama Defteri’ televizyon konuşmasını Ankara Hürriyet Bürosu’nda yapmıştım.
Turgut Özakman iyi bir oyun yazarıydı, işlediği konuların içeriği de bizim tarihi malzememizi sahneye getiriyordu. Onlar da birer araştırma ürünüydü.
Bazı kitaplar vardır ki, toplum, kamuoyu o konuyu öğrenmek için sabırsızlanıyordur, ayrıca yayımlanmış kitaplara karşı bir güven eksikliği tavrını benimsemişlerdir.
Turgut Özakman’ın kitabının yayımlandığı dönemde cumhuriyet rejimi tartışma gündemine sokulmuştu ve eleştirilerin dozu da gerçekten haksızlık sayılacak dereceye yükselmişti.
Eleştiriler nesnel olmaktan çok yeni bir tarih anlayışının gölgesinde ve saplantısında yapılıyordu. Topyekûn inkâr anlayışı okurları şüpheler içinde bırakmıştı.
İşte ‘Şu Çılgın Türkler’, o dönemde çıktı ve gerçekten de bütün haksızlıklara haklı bir cevap niteliği taşıdı.
Kitapların kaderleri vardır, o kaderler okurla dönemin gereksiniminin örtüşmesidir.
Turgut Özakman elbet bu çalışmaları sürdürdü.
Kitap efsane oldu, herkes birbirine tavsiye etti, resmi kurumlar kütüphanelerine aldılar, hemen genç kuşağın bunu okumasını sağladılar.
Kitabın bakış açısını, değerlendirişini elbette eleştirebilirsiniz ama önemini yadsıyamazsınız. Daha sonra bu kitap ekrana da geldi. Çünkü çıktığı dönemde böyle bir savunmanın zorunluluğu vardı.
* * *
KİTABIN ilk sayfasında roman yazıyor. Belki belgesel sözünü romanın başına koymak gerekiyor.
Tarihi romana mı girer bu? Sadece romancının muhayyilesinden mi doğmuştur?
Bütün bu soruların yanıtını aradığınızda, roman yazısının yeterli olmadığı görüşüme katılırsınız.
Kemal Tahir’in bir yazısını anımsatmalıyım.
Kemal Tahir’e birçok okuyucusu sorarmış, yazdıklarınız gerçek mi, evet yanıtını verirmiş, evet gerçek ama roman gerçeği.
Tarihi roman içinde yazıya getirmenin güzel bir tanımı bence.
Ancak, ‘Şu Çılgın Türkler’, birçok belge tarandıktan, birçok bilginin sağlaması yapıldıktan sonra yazılmaya başlanmış. Ayrıca kitabın önsözünde yazıldığı gibi o yerler gezilmiş, görülmüş.
Roman türüne gelince, önsözde yazarın açıkladığı gibi romancı birçok kahraman eklemiş, yaratmış, karakterler koymuş romana.
Ben aslında, onun tarihi gerçeklere yaklaşımını önemsiyorum, bizde birçok kimse tarihi, tarihi kişileri efsaneleştirerek anlatır, birer mitoloji kahramanına dönüşürler. Üstelik coşkuyla anlatılan bu menkıbeler, akılcı bir analizle karşılaşınca sönerler.
Bu kitapları yazarken, Turgut Özakman’ın bir kuralı var:
Hurafelere yer vermemek, tarihi onların aracılığıyla bilgi bekleyenlere yutturmamak.
Çünkü resmi kurumların bile kitaplarında neler var neler?
Nusret gemisinin mayınlarının nasıl bir rüyada görüldüğü gibi.
Üstelik bazı kimseler nasıl resmi tarih, gayriresmi tarih diye bir ayrım yaparlarsa, bazıları da görünen tarihle, görünmeyen tarih ikilemini yaşarlar. Görünmeyen tarihte de her zaman adı sanı bilinmeyen, meçhul kahramanların başarıları anlatılır.
Turgut Özakman’ın yazış yönetimine de değinmek gerekiyor. Gerçekten ağır, önemli bir konuyu kolayca okutabilmek bir yazarlık başarısı. Çünkü bu konu kitlelere ulaştırılmadıkça o kitap işlevini yerine getirmemiş olur.
* * *
OYUNLARINDAN romanlarına kadar bize nitelikli bir kütüphane armağan etti Turgut Özakman. Nurlar içinde yatsın.
Paylaş