Tarih kitabı gibi kartpostallar

Sacit Kutlu’nun Didár-ı Hürriyet kitabını okuduğunuzda ve baktığınızda; siyasal ve toplumsal tarihimizin en engebeli dönemi olan İkinci Meşrutiyet üzerine bilgili bir okur kimliğine kavuşabilirsiniz.

1908-1913 yıllarını kapsayan İkinci Meşrutiyet dönemini resimleyen en önemli kartpostalları da göreceksiniz.

Kısaca diyelim ki; görsel malzeme eşliğinde bu kitabı okumak, gerçekten bize o dönemi tanıtmakta çok yararlı kaynak kitaplardan biri olma özelliğini kazanıyor.

Kimi zaman kartpostallar, yazıdan çok daha etkileyici bir bilgi edinmemizi sağlıyor.

Sözgelimi II. Abdülhamid’in Meclis-i Mebusan’ın açılışına gelişini gösteren kartpostallar, onu görebilmek için halkın nasıl caddeleri, sokakları, balkonları doldurduğunu göstermektedir.

Kitap adını Namık Kemal’in şiirinden almış:

‘Ne efsunkár imişsin áh ey didár-ı hürriyet / Esir-i aşkın olduk, gerçi kurtulduk esaretten’

Mete Tunçay’
ın Sunuş yazısında söyledikleri, gerçekten bu kitabın niteliğini özlü biçimde yansıtıyor:

‘Sacit Kutlu’nun Özgürlüğün Güzel Yüzü anlamına gelen Didár-ı Hürriyet başlıklı kitabı, resimleriyle bir belgesel-film tadında.

Buradaki dört yüze yakın kartpostalın çoğunu ben ilk kez görüyorum. Ama yazdığı metni de, bir o kadar ilginç buldum. Yalnız ilginç değil; Sacit Bey bunların öyküsünü de doğu ve dengeli olarak anlatıyor.’

Sacit Kutlu,
kartpostalları numaralamış, böylece kartpostallar üzerine bilgi veren metni birlikte okuyarak, daha doğrudan bir yorum yapabiliyorsunuz.

Metni okurken ve kartpostallara bakarken, İkinci Meşrutiyet’in, ‘darbeler, müdahaleler, suikastlar’ dönemi olduğu gerçeğini de görüyoruz.

Bizim okurumuzun, genç kuşağın bu emekle ama bu yalınlıkla yazılmış kitaplar sayesinde yakın tarihimizi öğreneceği kanısındayım. Bugüne dair fikir üretmeler, bu kitapların yardımıyla ancak gerçekleşebilecektir.

Tarihimize hep okul kitapları düzeyinde bakarak, gerçekleri sakladığımızın farkına vardığımız anlar olmuştur, ama varmamak bir geleneksel düşünceye dönüşmüştür ne yazık ki.

Hasan Bülent Kahraman’ın ‘Resimli Tarih’ten Dersler’ yazısından (6 Mayıs 2004, Radikal) buraya aldığım satırlar, kitabın önem kazanışının göz ardı edilmemesi gereken bir niteliğini saptamaktadır:

‘Türkiye’nin yakın dönem tarihi aslında bir görüntü tarihidir. Bu, belki bütün 18. yüzyıl sonrası tarihi için geçerlidir. Ama, Türkiye’de daha ağırlık taşıyan bir unsurdur. Çünkü, Türk modernleşmesi öncelikle görüntüyle/görünüşle ilgili bir gerçeklik olarak başlamıştır.’

Kitabın sözü edilmesi gereken yönü, siyasal kronoloji içine fikir hareketlerini, onların temsilcilerini de yerleştirmesidir. Çünkü bu siyasal hareketleri doğuran ya da besleyen düşünceleri öğrendiğimizde, sadece Osmanlı toprakları içinde değil bütün dünya ölçeğindeki düşünce birikimini de öğrenebiliyoruz.

Sacit Kutlu’nun Didár-Hürrriyet kitabı son aylarda yayınlanan en öğretici, en gerekli çalışma.

DOĞAN HIZLAN'IN SEÇTİKLERİ

Simon Kuper - Ajax, Hollanda ve Savaş - İthaki

Nezihe Meriç - Çavlanın İçinde Sessizce - YKY

Dan Brown - Melekler ve Şeytanlar - Altın

Önay Sözer - İsis’in Düğümü - İş Bankası Kültür Yayınları

Oya Baydar - Erguvan Kapısı - Can

ALINTILAR

Muhalif gazeteciler vurulmaya devam ediyor

Galatasaray Sultanisi ve Mülkiye mezunu, Düyun-ı Umumiye Muhimme Dairesi Müdürü değişik okullarda Fransızca öğretmenliği ve çeşitli gazetelerde yazarlık yapan, Mizancı Murad Bey’in çok güvendiği gazeteci Zeki Bey, 11 Haziran 1911’de öldürüldü. Düyun-ı Umumiye ve krom maden işletmeleriyle ilgili bazı işler nedeniyle İttihad ve Terakki’yi ve Maliye Nazırı Cavid Bey’i tenkid eden Zeki Bey, Şehrah gazetesinde ekonomi ve dış politika konularında yazıyordu. Eski sadrazam Tunuslu Hayrettin Bey’in başyazarlığını yaptığı gazetenin sahibi, ağabeyi Mehmed Hayrettin Bey’di. 1911 Nisan’ında yayın hayatına giren ve kapatılma rekoruna sahip gazete 13 kez kapatılmış ve 14 kez başka adla yeniden yayınlanmıştı.

İslamcılık

Tanzimat’tan sonra, bürokrat-aydın çevrelerinde, devletin gerilemesinin sebebinin İslam dini olduğunu iddia edenlerin sayısı artmıştı. Suçlamalar daha çok, 16. yüzyıldan itibaren merkezi Osmanlı yönetimi ile özdeşleşen, böylece siyasallaşan ve muhafazakárlaşan klasik Osmanlı İslam’ı olarak tanımlanan uygulamalara yönelikti. Teorik İslam ile siyasallaşan İslam’ın değişik iki olgu olduğunu fark eden Namık Kemal ve Ziya Paşa gibi Yeni Osmanlılar ikisinin arasındaki farka dikkat çekerek gerçek İslam’ın ‘máni-i terakki’ olmadığını iddia etmişlerdi. Fransız düşünür Ernest Renan 1883’te Sorbonne’da verdiği bir konferansta İslam’ın bilim ve felsefeyi kabul etmediğini öne sürmüştü. Namık Kemal, yazdığı Renan Müdafaanamesi’nde, ‘Müslümanlar için Hıristiyanlık da bir hak dinidir. Fakat Hıristiyanlar İslam’ı ilahi bir din olarak tanımazlar. Bundan dolayı, iki din ile ilgili araştırmalarda Müslümanlar tarafsız olmasına rağmen Hıristiyanlar olamazlar. Nitekim Renan’ın iddiaları da taraflıdır’ diye cevaplamış, İslam’ın bilimi kabul ettiğine dair tarihi örnekler vermişti. Gerilemenin nedenini, 12. yy’dan beri Batı’nın Doğu’ya saldırmasına, buna bağlı olarak Doğu’nun okuyup öğrenmeye vakit bulamamasına bağlamıştı.

Sacit Kutlu kimdir

1945’te Isparta’nın Atabey İlçesi’nde doğan Kutlu, 1968’de İstanbul Tıp Fakültesi’ni bitirdi. 1972’de gittiği Almanya’da Düsseldorf Tıp Fakültesi’nde doktora ve çeşitli hastanelerde genel cerrahi ve ardından plastik cerrahi-el cerrahisi ihtisası yaptı. Özellikle tıp talebesi veya doktor olan Jön Türklerin düşünce yapılarını inceleyen ve 2. Meşrutiyet dönemi üzerine araştırmalar yapan Kutlu, SSK Okmeydanı Eğitim Hastanesi’nde çalışmaktadır.
Yazarın Tüm Yazıları