BENİM gibi anılarını yazmayan, tanıklıklarını kendine saklayan, başkalarına, topluma iletmeyen birinin kesin yanıtı şudur:
Hayır yazılmamalı, anlatılmamalı.
O zaman itirazlar yükselecek. Peki gerçekleri nasıl öğreneceğiz? Tarihe not düşülmesi gerekmez mi?
Deniz İnceoğlu’nun "Türk anne-kız Almanya’da roman yasaklattı, 100 bin dolar tazminat aldı" yazısını okuyunca (Pazar, Hürriyet, 18 Kasım 2007) bu netameli konuyu yeniden gündeme getirmek istedim.
Son günlerde belli yerlerde, sorumlu mevkilerde bulunanların yazdıkları yazılar, konuşmalar üzerine tartışmalar yapılıyor. Bunların gizli kalması önerileri, tamamen sansür kapsamına girer mi?
Hukukçuların alanına girmem.
Başkalarının yaşamı üzerine yazılanları hukuk koruyor.
Benim asıl sorunum, anıların istendiği gibi yazılıp yazılmayacağıdır. Tam özgürlükten yana olanları eleştirebilirim.
Anı; bir kişinin öznel merceğinden kişilerin ve olayların anlatılmasıdır. Ama yazar burada çoğu zaman kendini savunur, hasımlarını da yerer.
Hakkaniyet bunun neresinde?
Nesnellik anılara çok seyrek uğrar.
Ben yazılanlara okurun da, yargıcın da bu açıdan bakmasını dilerim.
DÜNYADAKİ ÖRNEKLERE BİR BAKALIM
VOGUE grubunun başındaki Anna Vintour’u eksen alan ünlü bir roman yayımlanmıştı.
Laureen Weisberger’in Şeytan Prada Giyer kitabı dilimize Şeytan Marka Giyer diye çevrildi.
David Frankel’in yönettiği, Meryl Streep, Anne Hathaway, Emily Blunt, Stanley Tucci, Adrian Grenier’in oynadığı film de çok beğenildi.
Ama kimse işte bu o kadın diyemez; çünkü doğrudan yazılan kitap dava konusu olurdu Amerika’da.
Okunulduğunda, herhalde o, mutlaka o diyebilirsiniz.
İngiltere’de MI 6 mensuplarından Peter Wright, anılarını yazdığı kitabını ülkesinde yayımlatamadı, gitti Avustralya’da çıkardı.
Bazı gizli örgütlerde, devlet istihbarat kurumlarında çalışmış olanların, kurumlarına yazdıkları kitabı gönderdikleri, onlardan onay aldıkları bilinir. Bunların da kapağına authorized (onaylı, icazetli) kelimesi yazılır.
Biyografi kitapları için de geçerli bir sözdür, kullanılan bir kelimedir onay.
Birçok filmin başında, romanların ilk sayfasında, bu anlatılanların, yazılanların, seyredeceklerinizin gerçekle ve gerçek kişilerle ilgisi yoktur, ibaresini görürsünüz.
Ünlü, Nobelli Alman yazarı Heinrich Böll, dilimize İftira diye çevrilen Katharina Blum’un Çiğnenen Onuru (Die Verlorene ehre der Katharina Blum) kitabının başına şöyle bir not koymuştur.
Böll, bir gazetenin adını vererek, kitaptaki olayla bu gazete arasında bağ kurmamalarını ama isteyen okurun çağrışım yapabileceğini belirtmişti.
Şimdiye kadar birçok kaydı yapılmış olan Carl Orff’un Carmina Burana’sı için de bestecisi sadece Eugen Jochum’un yönettiği icrayı onaylı saymıştır.
* * *
BEN ister asker, ister sivil olsun, tanıklıkların özgürce ve serbestçe kamuya açıklanması konusunda bazı engellerin olması gerektiği düşüncesindeyim.