Paylaş
Bir Ömür Boyunca - Refik Halid Karay
Haz.: Yusuf Turan Günaydın
Türk Tarih Kurumu
Refik Halid Karay’ın Bir Ömür Boyunca adını taşıyan anılarını okuduğunuzda, yazarın kaderi için tek cümle yeter: Yazarın kaderi hapis ve sürgün.
Yalnız Türkiye’de değil, dünyada da bütün rejimlerin terbiye etmek istediği, özgürlüğünü kısıtlamak için çaba gösterdiği insanlar yazarlardır.
Türk edebiyatının büyük ustalarından Refik Halid Karay’ın ömründe de sürgünler yılları kapsar.
Kitabın giriş cümlesi şöyle: “Ömrümün yetmiş beş yılından yirmi ikisini hem de tam gençlik, dinçlik, kabına sığmazlık çağını sürgünde geçirmiş bir adama, Türkiye’de bile az rastlansa gerektir!”
Giriş’te anılar kitabının hazırlanış serüveni, daha önce yayımlananlarla ekler konusunda bilgi veriliyor. Anılarda; sürgünlük yılları ve sürgünden dönüşünden sonraki yıllar yer alıyor. Giriş, Yusuf Turan Günaydın imzasını taşıyor.
Karay’ın yazılarındaki ince ironi hayranlığımın nedenlerinden biri. Politikacılar için söylediklerini her politikacı okumalı: “Bilmeleri lâzım gelen ortada bir ‘tarih’ vardır. Politikacı en önce kafasını tarihî malûmatla doldurmalı ve bu malûmattan yeri gelince faydalanmayı bilmelidir.”
Ali Birinci’nin Refik Halid’in Hayat Hikâyesi ve Hatıraları yazısında, onun ayrıntılı yaşamına bakınca, yazarın ömrünün sürgünlerle geçen bölümünü dikkatle okumak gerekir.
ÖNCE SİNOP YILLARI SONRA BODRUM
Mahmud Şevket Paşa’nın katli üzerine 14 Haziran 1913’te Bekirağa Bölüğü’nde tutuklu kaldıktan sonra, diğer muhaliflerle birlikte Sinop’a sürgüne gönderildi. Daha sonra da Bodrum’a sevk ettiler.
Sinop’un Ruslar tarafından topa tutulduğu göz önüne getirildiğinde, nasıl mutlu olduğunu dikenli bir dille yazar: “Beni tâ Çorum’a, yani anavatanın top sesi gelmez cenk avazesi işitilmez bir emniyetli merkezine yerleştirdiler, ah Çorum o ne huzurlu yerdi.”
Eşinin ameliyatı için müsaade istediği dilekçesine verilen cevapta, on beş gün süreyle bu müsaadenin verildiği, ancak kayıtlar, kısıtlamalar altında bir müsaade olduğunu incelemeden anlıyoruz.
İktidarlar eleştiriye dayanamaz, yeni Anadolu hareketini de eleştirince bu kez kendini, önce Beyrut’ta, sonra da Cünye’nin bir köyünde bulur.
SOLCU YAZARLARA İŞ BİLE YOK
9 Kasım 1922’de başlayan yurtdışı dönemi 17 Temmuz 1938’de son bulur. Hakkında birçok rapor yazılır, bazılarında iyi yazarlığından söz edilir. Ama çeşitli kuvvetler peşini bırakmamışlardır. Çünkü adı bir kere muhalife çıkmıştır.
Dönüşünde Tan gazetesinde yazmaya başlamış, bütün şüpheleri üstüne çekmiş ve gazetenin eleştirilmesine neden olmuştur. Bu davranış o zamandan beri sürmektedir. Ardından hapishaneden çıktıktan sonra solcu yazarlar takip edilmiş, onlara iş verenlere ise iş vermemeleri tebliğ edilmiş, yazarlar da takma isimle çoğu zaman düzeltmenlik yaparak geçimlerini sağlamışlardır. Tan gazetesi Karay’ın dönüşünden sonra düşüncelerini sormuş o da, bir telgrafla düşüncelerini bildirmişti:
“Dönüş sevincim katmerlidir. Sevgili yurdumu ne hâlde bıraktım? Nasıl bir harika ile karşılaşacağım. Ankara’da tek bina Taşhan’dı. Bankalarda dilimiz ötmez, şirketlerde sözümüz sökmezdi. Trende Türkçemi Rumlaştırmadan biletçiye meramımı anlatamazdım. Tokatlıyan’da Frenkçe söylemezsem garsona dediğimi yaptıramazdım. Memleketin kurusu bizim, yaşı elindi. Mütemadiyen tekrarladığım şu: Yaşa Atatürk, beni gurbette de göğsümü kabartarak yaşatan Atatürk.”
Yusuf Turan Günaydın’ın yayına hazırladığı kitap, bir büyük yazarın hayatını, edebî kişiliğini ayrıntısıyla sunarken, bir yandan da yazarın çilesini dile getirmiştir.
Doğan Hızlan’ın seçtikleri
Raymond Carver
Aşk Konuştuğumuzda Ne Konuşuruz
Can
Sinan Akyüz
Şahika ve Feraye
Alfa
Canan Tan
Hasret
Doğan Kitap
David Selim Sayers
Tıflî Hikâyeleri
İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları
Paylaş