Söylemeselerdi ölürlerdi

SAİT FAİK ABASIYANIK’tan bir cümle, ne çok duyguyu ifade eder:

‘Yazmasam ölecektim.’

Koro
filmini seyrederken, bu cümleyi anımsadım; bu okuldaki çocuklar, eğer şarkı söylemeselerdi, ölürlerdi. Belki bedenlerinden önce ruhları.

Koro...

Başta Fransa, İngiltere olmak üzere her ülkede bu film seyrediliyor. Albümü (soundtrack) 1 milyon 200 bin tane sattı.

Öğretmenler, ana-babalar, eğitimciler, pedagoglar bu filmden sonra kendilerini sorguluyorlar, zaman zaman da kendilerini suçluyorlar. İtirafla günah çıkarma arasında gidip gelerek.

İnsanları canevinden yakalayan bu film neyi anlatıyor?

İkinci Dünya Savaşı sonrası Fransa. Sorunlu, yetim çocukların kapatıldığı bir okul. Dışardan bakanlar için öyle. İçerdekilere göre adı konulmamış bir hapishane. Disiplinle zalimliği ayırt edemeyen bir müdür. Ezberledikleri kelime ceza. Ödül kelimesini duymamışlar.

Okul ismiyle müsemma: Bataklığın Dibi.

Çocuklar ölüm ile hayat arasındaki bıçak sırtında yaşıyor, sevgiyi öğretmedikleri için sadece nefreti biliyorlar.

Koro filminin ilk karelerinde, bu haylaz, hayta çocuklarla kim başedebilir, diye düşünüyorsunuz. Katı yürekli, duygusuz biriyseniz, onlar bu muameleyi hak ediyor da diyebilirsiniz.

* * *

GÜNLERDEN bir gün Clement Mathieu (Gerard Jugnot bu rolde etkileyici bir ustalık gösteriyor) adında bir müzik öğretmeni okula geliyor, bu kaos içinde başka dünyadan gelen biri.

Çocuklardan bir koro kuruyor, o kötü görünen çocukların içindeki meleksi sesi keşfediyor. Müzik onların içindeki insancıl duyguları uyandırıyor.

İnsanın içinde yaşama sevincini yeşerten, kötü koşullara bile tahammülü öğreten müzik. Bir insanın işe yaradığını fark edebilmesi.

Müziğin büyüleyici gücünü bu filmle yeniden keşfedebilirsiniz. Onları cezalandırarak değil ödüllendirerek yetiştirebileceğinizi.

Affedebilmenin insana verilmiş, bahşedilmiş en yüce duygu olduğunu her zaman biliyor muyuz? Unuttuğumuz anlar ne kadar çok.

Hayta, haylaz... Ruhu, zihni yoğrulmayı bekleyen çocuklar için kullanılan, ancak kullananı aşağılayan kelimeler.

İnsan psikolojisinin hele yetişkinliğin eşindeki çocukların ruhi açmazlarını, dalgalanmalarını izlerken, sanırım hem çocukluğunuzu düşüneceksiniz hem de çocuklarınızı. Yaşamın, bir etki-tepki çelişkisinde, karşıtlığında özetlenemeyeceğini kim bu filmden daha iyi anlatabilir?

Christophe Barratier’nin çektiği filmde, sanatı da, çocukların dünyasını da sorguluyor. Andrew Stewart’ın yorumu:

‘Mathieu’nün küçük bulbülleri hayatta bir gün daha yükseklere uçar.’

Bir eleştirmen, müziği bakın nasıl nitelendiriyor?

‘Ruhun derinliklerinden gelen, dinleyicinin kalbine dokunan yalın bir müzik.’ (BBC Music, May 2005, s.68-69)

* * *

YAZARKEN, filmin özgün müziğini dinledim. Bruno Coulais’nin bestelediği ve yönettiği müziği.

Başka bir dünyadan geliyordu bu sesler.
Yazarın Tüm Yazıları