SEVGİLİ dostum Şakir Eczacıbaşı’nın 80. doğum gününü kutladık.
Ben onun sanatçı yanından, sanat yöneticiliğinden, hayatın her safhasında, her işindeki mükemmeliyetçiliğinden söz edeceğim.
Takdir edersiniz ki, beni onun işadamlığı yanı hiç ilgilendirmedi, zaten o konuda bir şey de yazamam.
Onunla ilişkini nasıl özetlersin diye sorsanız, en sık yaptığımız konuşmadan örnek verebilirim.
Sabah sabah telefonda sevgili dostumun sesini duyarım, günaydından önceki cümle: "Ne olur bana verdiğin sözü tut."
Söz verdiğim saat 10.00, sözümü tutmadığıma dair şikáyetini yaptığı zaman da saatler 10.10’u gösteriyordur.
Tıpta Yenilikler’den tutun her yıl çıkarılan Eczacıbaşı Fotoğraf Yıllığı’na kadar hazırladığı kitapların, zevk kalitesinin üstünlüğünü tartışamazsınız.
İyi fotoğrafçı Şakir Eczacıbaşı, ancak o görsel zevkiyle iyi albümler hazırlayabildi.
İKSV’nin yönetiminde öylesine tutkuyla çalışır ki, festival uğruna, onun yaşaması, düzey kaybetmemesi için hepimize baskı (!) yapar.
Onunla iş yapan, onun başında olduğu herhangi bir kitap ya da yaratıcı bir beraberliği olanlar, mükemmeliyetçiliğin -perfeksiyonizm de diyelim- onda şifa bulmaz bir hastalığa dönüştüğünü hemen anlarlar.
Beyoğlu’na dair kitap hazırlarken, bunun tanıklığını yaptım.
Türkiye üzerine, Avrupa kültürü üzerine, İstanbul üzerine, Avrupa-Türkiye kültürel ilişkileri üzerine sempozyumlarıyla dikkati çeken Kültür Girişimi Grubu’nun da doğuş fikri ondan geldi, bugüne kadar kitaplaştırdığı sempozyumla, Kültür Girişimi Grubu, dernek, bir sivil toplum kuruluşu kimliği taşımadan da iyi, güzel, önemli işler yapılacağını ispatladı.
Türkiye, sözlü bir toplum yargısını o yalanlar, sevgisini ve kızgınlığını hemen mektuba döker, bana gelen faksların sayısını hatırlamıyorum.
İzmir’i, kültürü kadar yemekleriyle de anlatır, yaşatır. Verdiği davetlerde ilk tavsiye ettiği, övündüğü yemek patlıcan silkmedir.
* * *
İKİ önemli, güzel, yararlı, emek ürünü kitap hazırladı:
Biri Bernard Shaw üzerine. Gülen Düşünceler adlı bu yetkin çalışma, yazarı ayrıntısıyla tanıtan, değerlendiren bir başvuru kitabı.
Oscar Wilde hakkında hazırladığı "Tutkular, Acılar, Gülümseyen Düşünceler" her zaman masamın üzerinde duran, sık sık alıntı yapmak gereği duyduğum kitaplardan biridir. Yalnız bilgisiyle değil, bibliyografyasından yararlanabilirsiniz.
Türk edebiyatının önemli adlarının yakın arkadaşıdır. Onlarla ilgili anılarını dinlemek benim için ayrı bir zevk kaynağıdır. Ama en çok sözünü ettiği Muhsin Ertuğrul’dur.
Ona, yaparım, gerçekleştiririm sözünü verirken dikkatli olun, ben bu konuda ona karşı biraz ihmalkárımdır. Hayat, bu sözden sonra size cehennem olur, telefonlar, fakslar sizi olmayacak yerde bulur.
Dostluğumuzun bana kazandırdıkları birçok şey yanında, benim de ona kazandırdığım bir özellik var; mükemmeliyetçiliğini biraz gevşetmek, söz verildiği gün ve saatte ufak tefek değişiklikler yapmak.
Kalem merakında uyuşuruz; o kurşun kalemcidir, 0.5’çidir, 0.7’ye alıştıramadım.
Ben özgür bir insanım ama ne yazık ki özgürlüğümü kısıtlayan tek davranış ondan gelir.
İKSV’nin her açılışında bulunmak zorunluluğu. Ona öylesine odaklanır ki, sizin başka bir işiniz olacağını kabul edemez. Canım, herkesin birinci işi festival olmalıdır. Her şey ondan sonra gelir.
* * *
NİCE yıllara diyorum. Şimdi anılarını yazıyor, orada hatalarımı, ihmallerimi yazmasın diye bunca övgüyü ilettim okurlarıma.
Ne güzel, konuştuğum ve kavga edebildiğim sevgili bir dostun olması.