İSTİKLAL CADDESİ’nde dün akşam, birkaç müzik mağazasını dolaşmak için yürürken birden Aldous Huxley’in ünlü kitabı “Cesur Yeni Dünya”yı anımsadım.
Amaçsız, hedefsiz, varacağı yer belli olmayan yürüyenler ordusunu gördüğümde başka ne düşünebilirdim ki? Nasıl tanımlamalı? Volta atıyorlar mı desem, piyasa yapıyorlar mı desem, eskilerin deyimiyle promenad olarak mı adlandırsam. Hiçbirisi uymuyor belki de gördüğüm şeye. Sanırım en iyisi rahmetli, sevgili arkadaşımız, sanat tarihçisi Sezer Tansuğ’un deyimi: “İstiklâl Caddesi’ni kazımak.” En gelişmiş teknolojilerin sergilendiği alışveriş yerlerinde müthiş bir kalabalık. En pahalı telefonları alanlar, üç boyutlu televizyonu denemek için sıraya girenler, genellikle kitabı pahalı bulurlar... Az gelişmişliğin değişmez bir göstergesidir, önemli olan işlevi değil, görüntüsü, lüks olduğunun dışarıdan anlaşılması. Belki de “zengin göstermesi” kompleksi. Caddede varacağınız bir noktaya kısa sürede varabiliyorsanız, veya caddeyi dikine geçebiliyorsanız, en kısa zamanda atletizme başlayın. Belki de ben bu görüntüyü abartıyorum, amaçsız ne yurtiçinde ne yurtdışında bir geziye çıktığımı anımsamıyorum. Hele kalabalık caddelerde avara kasnak dolaşmayı hiç sevmem.
YÜRÜYENLERİ acaba bir makine mi yapıyor? Arka arkaya sanki insan klonluyor, bir fabrikanın yeni çıkan ürünlerin paketlendiği yürüyen bantta ilerler gibiydiler... Çünkü şaşkın ve bir o kadar baygın bakışlarla, etrafı kolaçan edenleri gördükçe, bu teşhisimi doğru buluyorum. Muhibbi’nin, başka ve amaç taşıyan bir dizesi, bilmem yürüyenlere örnek olur mu? “Bir yürüyüş eyleyelim.” Acaba diyorum, bu yürüyenler kalabalığını biri yönetip, yönlendirebilir mi? Mao’nun “Uzun Yürüyüş”ü şimdi gerçekleştirilseydi, bu caddeden hiç kuşkusuz epey talip çıkardı(!) Üstelik niçin diye sormadan gelebilirlerdi. Şimdi asıl hazin soruya geldi sıra. Caddedekiler buralardaki vitrinlere göz gezdiriyorlar, bir şey almasalar da... Cadde üstündeki kitapçılara, CD satan yerlere giriyorlar mı? Hadi diyelim ki girdiler, kitap veya CD alıyorlar mı? Ne yazık ki... O caddeyi inceleme konusu yapan bir toplumbilimci arkadaşımın saptamalarını ileteceğim; (eski ustalar gibi not düşeyim, kaynak bende mahfuz.) Kötü havalarda içeri girenler çoğalıyorlar ama bunlar alıcı değil. Güzel havalarda, bu oran çok düşük. Gerçek alıcı parmakla sayılacak kadar. Sanırım milletçe bazı şeyleri yanlış anlıyoruz.
BU yürüyüş ordusunu gördükten sonra, otomobillerini denizin kenarına çekip ufka bakanları da, Sahil Yolu’nda mangal yapanları da eleştiremiyorum. Çünkü denizden bari temiz hava soluyorlar, gözlerini dinlendiriyorlar (bu sözü de pek manalı bulmam ya), diğerleri de etlerini pişirip yemeklerini yiyorlar. Trafiği engelliyorlar itirazına gelince... Yahu her yerde mangal mı yapılıyor da trafik karmakarışık. Her yerde tıkanık, varsın bir yerde de keyif yüzünden olsun. Eskiden çoluk çocuk bayram ziyaretleri yapılırdı, gerçi insanlar otobüs duraklarında helak olurlardı ama, artık o da yok.
HER yazının faydası olur mu? Acaba yürüyenler kendilerine sahi biz neden, nereye yürüyoruz diye sorarlar mı? Hatırlattığım için kitapçılara, CD satan mağazalara girerler mi? Yanıtını benden beklemeyin, çünkü safiyetimi bir türlü üstümden atamadım.