Paylaş
Orhan Veli denince şiirlerinden söz ediliyor, şiirleri değerlendiriliyor, ezberdekiler okunuyor... Peki Orhan Veli’nin düzyazıları nasıldı?
‘Yazılar, Konuşmalar’ alt başlığıyla yayımlanan ‘Şairin İşi’ onun şiir, edebiyat, hayat hakkındaki yazılarının toplamı.
‘Şiirin İşi’ndeki ilk yazı; Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat’ın, 1941’de yayımlanan ‘Garip’ kitaplarındaki önsöz! Üçlüyü, özellikle Orhan Veli’yi anlamak için bu önsözü okumalı!
‘Garip İçin’ yazısında yaptıklarından pişmanlık duymadığını, onu her zaman savunduğunu belirtiyor.
‘Bugünkü Türk Şiiri’ yazısında, Orhan Veli’nin iyi bulduğu şairlerin gerçekten de Türk edebiyatının ölmez isimleri arasına girdiğini fark ettiğiniz zaman onun ne kadar ileri görüşlü olduğunu anlıyorsunuz. Örnek mi? Cahit Külebi, Sabahattin Kudret Aksal’ın şiirlerini değerlendiriyor. Aksal için söylediklerini şiir değerlendirmesi için doğru buluyorum: “Şair şiirin nerde bittiğini bilmeli.” Aksal’ın şiirini okuyun. Tam da buna işaret ediyor zaten: “Sıcak günler ve buğday kokusu / Sulh günlerinden kalma”
En büyük mevki:Yahya Kemallik
‘Şiir Mükâfatı’ yazısı benim için örnek bir yazı niteliği taşıyor. Yazının konusu, CHP’nin açtığı şiir mükâfatını kazanan şairler hakkında. Bu ödülde Cahit Sıtkı Tarancı birinci, Attilâ İlhan ikinci, Fazıl Hüsnü Dağlarca üçüncü olmuştu. ‘Şiir Mecliste’; şiiri yücelten, Yahya Kemal’i öven bir yazı: “İstanbul Milletvekilliğini Yahya Kemal kazandı. Buna sevinmek mi lazım bilmiyorum. Çünkü Yahya Kemal şimdiye kadar birçok büyük mevkilerde bulundu. Bu mevkilerin en büyüğü de Yahya Kemallik mevkii idi.”
Kitapta muhakkak okunması gerektiğine inandığım diğer yazılardan bir liste oluşturdum: Oktay Rifat’ın Kitabı, Gerçek Yenilik, Otuz Beş Yaş, Adamın Biri, Edebiyat, Şairin İşi, Sait Faik İçin, Nâzım Hikmet Meselesi, Cumhuriyet Devrinde Şiir...
‘Ciddi’ başlıklı yazıyı kendini bütün benliğiyle gündeme adayan, kendi önemsedikleri konular dışında bir şeyler söyleyenleri ‘ciddiye’ almayan insanlar, bugünün Türkiyesi’nde yaşayan herkes okumalı:
“Birtakım insanlar dünya işlerini, ciddi olan işler, ciddi olmayan işler diye ikiye ayırıyorlar. Böyle bir tuhaflığa, zaman zaman kendim de düşmüş olmalıyım ki bugüne kadar o adamlara ‘Hangi işler ciddidir, hangisi değildir?’ diye yahut da ‘Ciddiyetten neyi kastediyorsunuz?’ diye sormadım. Ne cevap verirlerdi, kesin olarak bilemiyorum -herhalde kendileri de bilmezler- ama az çok kestirebiliyorum. Meselâ bazılarına göre ilim ciddidir, sanat değildir; nesir ciddidir, şiir değildir; olgun adamlar ancak ciddi işlerle uğraşır; ciddi olmayan işlerle uğraşan adamları ciddiye almamak lazımdır.”
Paylaş