Paylaş
Hangi inanç olursa olsun, hangi ideoloji benimsenirse benimsensin, ölmeye, öldürmeye değmez diyorum.
Elbet buna karşı çıkacaklar olur, vatanı için mücadele edenler, işgalcilere karşı direnenler... Kurtuluş Savaşı’nda can verenler, tarihin ayrı bir sayfasını oluştururlar...
Can alıp can vermeye insancıl bir eylem olarak bakmıyorum. Hele hain saldırılarla!
Ben insanları öldürmeye değil yaşatmaya, mutlu etmeye ömürlerini adayanlardan yanayım. Televizyondaki bir haber, benim acımın etkisini yumuşattı.
Önce olayı, kişiyi yazacağım.
Japonya’nın uzak adasında yaşayan bir kız her gün kilometrelerce yol kat ettikten sonra, bir tren istasyonuna ulaşıyor, orada -20 derecede (yazıyla eksi yirmi derece) gelecek treni bekliyor. Tek başına!
Anadolu’daki eğitim koşullarını, yaşam zorluklarını, ekonomik ve fiziksel olanaksızlıklarını bilen, bu hiçbir şey diyecektir. Haklılar da. Ancak devamı var.
Lise son sınıftaki kızın bindiği tren hattı, yolcu olmadığından, iptal edilmiş!
Trenin bağlı olduğu yönetim, okuluna giden kızın başka ulaşım aracı olmadığı için, bir karar almış ve kızı, tek yolcu olduğu halde, her gün okuluna götürmeye devam ediyor ve okuldan çıktığında alıp tekrar evine getiriyor!
Ders gibi bir olay...
Şirin bir kız, istasyonda kar fırtınası altında treni beklerken insanın içini ısıtan bir mutluluk yayıyor. Trende tek başına oturmuş, kameraya bakın ne diyor:
“Bana yapılan ayrıcalığın farkındayım.”
Peki istasyona karları aşıp nasıl geliyor.
Kızla aynı beldede yaşayan halk, düzenli olarak karları kürüyor, çok zorlu koşullarda ise araçlarıyla onu istasyona taşıyorlar. Ayrıca, bütün halk yılda bir gün istasyonda ona özel bir tören düzenliyorlar. Doğum günlerinde okuluna giderken ona çiçek veriyorlar.
Bütün bu faaliyetlerde bulunanlardan biri, açıklama olarak, “İleride bizim yaptıklarımızı hatırlasın, yeter” diyor!
Kız bu yılın sonunda liseden mezun olacak. Şehre gidip tıp okuyacakmış. Kızın liseyi bitirmesiyle birlikte, bir daha tren o istasyondan geçmeyecekmiş!
Okumaya, öğrenmeye, mutlu etmeye, hiçbir çıkar gözetmeden “insana gösterilen bu sevgi”, herkese insanlığı sevdirir.
* * *
KARLAR altındaki eğitime yolculuk kareleri, elbet bana yoksulluk/yoksunluk içinde eğitimlerini yapan Köy Enstitüleri’ni anımsattı. Hiç kuşkusuz Ferit Edgü’nün O-Hakkâri’de Bir Mevsim romanını okumadıysanız, Erden Kıral’ın filmini seyretmediyseniz, Japon kızın serüvenini, karın zulmünü anlamakta, algılamakta zorluk çekersiniz.
Ardahan’daki Dursun Akçam Kültür Merkezi’ne giderken Cılavuz Köy Enstitüsü’nün önünden geçmiştim. Talip Apaydın’ın anılarındaki o zorlu yaşamla ilgili satırlar belleğimde tazelendi.
Benzer koşulların bugün bile devam ettiğinin hepimiz farkındayız!
Televizyonlarda kayak merkezleri haberlerini değil, karla kapalı köy yollarından hamile kadınları kurtaranları, mahsur kalanları donmaktan kurtaran görevlileri seyrediyorum.
Burada Kemal Tahir’i anarak, Devlet Ana’nın şefkatini görüyorum.
Nâzım Hikmet’in Yolcu oyununu seyredenler bilir. Karın bütün her yerle bağlantısını kestiği bir istasyonda, yalnızlığın ne olduğunu, insanların birbiriyle de iletişimi kopardıklarını ne güzel anlatır.
* * *
İNSANI yaşatmak için gösterilen her çabaya evet derim! Öldürmenin egemenliği için yapılan her şeye de hayır!
Paylaş