Paylaş
Bununla ilgili cuma günü genel değerlendirmelerde bulunmuştum.
Soruşturmanın Semih Gümüş tarafından yazılan sunumunda klasikler kavramını Batı ile bizim algılayışımızı karşılaştırıyor. Hiç kuşkusuz onların ve bizim ölçütlerimiz biraz farklı, o gerekçeleri aynen uygulamak olası değil.
Yazarın düşüncesini okuyalım: “Bunları bizim edebiyatımıza çevirdiğimiz zaman, bir arayış içinde olduğumuzu söylesek de, Batı’daki büyük edebiyatlar için bir çırpıda sıralanan birçok klasikle eşdeğerde ve herkesçe onaylanmış klasiklerimizin çok sayıda olmadığını teslim edebiliriz. Elbette kendi klasiklerinden büsbütün yoksun bir edebiyatımız yok. Bazı klasiklere dayanıyor, onlardan güç alıyoruz. Yunus Emre de var, Evliya Çelebi de, Karacaoğlan da...”
Aslında bize özgü olan durum, ortak klasikler listesinin kolaylıkla yapılamayacağında düğümleniyor. İstenildiği, sorulduğu zaman klasikleri sıralamak bir Batılının çok daha az zamanını alır. Örneğin listede en çok karşımıza çıkan tür olan romanın Türkiye’deki mazisi ile değerlendirdiğimiz zaman bile, durum az çok ortaya çıkar...
Murat Gülsoy’un Klasikler Meselesi... yazısı bende karşıt tezleri çağrıştırdığı için önemli bir yazı. Tek bir soruyu çeşitlendirmesi açısından da liste üzerine daha geniş, edebiyat dışını da içeren bazı kaynakları düşünmeye çağırıyor.
“Aslında ilk sormamız gereken soru, neden Türk edebiyatının klasiklerini sorguluyoruz, olmalı. Bu bir köken arayışıdır. Günümüz edebiyatının düşünsel ve sanatsal kaynaklarının neler olduğunu anlama çabasıdır. Dolayısıyla ‘Edebiyatımızın klasikleri nelerdir’ sorusu aslında ‘Edebiyatımızın düşünsel ve edebi kökleri nelerdir’ diye de okunabilir.”
Umarım soruşturmayı yanıtlayanlar, Murat Gülsoy’un anımsattığı kökleri kaale almışlardır.
***
LİSTEYİ ben kendi gerekçelerimle tamamlamak isterim.
Klasiklerimizde mizahın izdüşümüne rastlamadım. Örneğin Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz, Muzaffer İzgü hiç mi yazılmadı... Fuzuli Divanı’nı mı okuruz, Baki Divanı’nı mı? Ahmet Midhat Efendi’nin kaynak/kök niteliği nasıl es geçilir?
Orhan Veli Kanık, Garip Üçlüsü’nü mü temsil ediyor, yoksa tek başına bir ölçütle mi değerlendirildi? Oktay Rifat, Melih Cevdet Anday ihmal edilebilir mi? Şiiriyle, şiir üzerine yazdıklarıyla Behçet Necatigil’in yer almadığı bir listeyi hayal bile etmek istemiyorum.
Bilge Karasu, kendinden sonra nice genci okur ve yazar olarak etkilemiş, nitelikli bir edebiyatın öncülerindendir. Çok mu çabuk unuttuk?
Üç İstanbul’u yazan bir Mithat Cemal Kuntay, gerçek İstanbul’u, eski kuşağın yaşama biçimini yazan Abdülhak Şinasi Hisar ne zaman bir listeye girebilecek? Veya Hüseyin Rahmi Gürpınar.
Necip Fazıl Kısakürek! Yalnız şiiri ile değil, etkilediği şairler, yazarlar veya başka insanlar açısından da bu listede olmalıydı sanırım.
Önceki yazımda da söylediğim gibi, listenin yapıldığı zamana göre değişiklik gösterecek bir durum bu. Merak ettiğim bazı soruları, listede yer alanların yanıtlamasını isterim. Elbette Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna romanının niteliğinden, onun yazarlığından söz etmiyorum. Ama başka bir açıdan yaklaşıyorum. Son yıllarda gerek okullarda okutulması, gerek satış sayısının yarattığı etki, gerekse birçok insanın ilk defa birçoklarının da yeniden okuması sebebiyle geniş kitlelerin dikkatini çekti. Deyim yerindeyse, yeniden keşfedilme statüsüne girdi. Birkaç yıl önce yapılsaydı bu liste, yine girer miydi?
***
BEN sonraki soruşturmalarda, eser seçenlerin listelerini veya gerekçelerini de okumak isterim. Her liste eksiktir ama bir o kadar da yararlıdır. Anımsatma görevini yerine getirdiği için de işlevsiz sayılmaz.
Paylaş