Paylaş
Göksel Aymaz, ‘Bir Ulu Irmak-Nâzım Hikmet ve Manzaralar’ kitabında büyük şairin eserleri üzerine eğilirken, onu dönemin edebiyatı, edebiyatçısı, siyasal dalgalanmaları, dönemindeki şiir ortamını kale alarak inceliyor. Böylece şairi bir bütün içinde okumak çabasına girişiyoruz.
‘Sonuç’taki cümle bir tanıtımı simgeliyor: “Hayata ‘milliyetçi şiirler yazan Paşa torunu’ olarak başlayıp yirminci asrın büyük sanatçıları arasına girmiş bir avangard olarak nokta koyan Nâzım Hikmet, bu bakımdan, yalnızca ‘yapıt üretme sanatı’nı değil, aynı zamanda ‘bir şair olarak kendini üretme sanatı’nı da içeren bir şiir sanatı yaratıcısıdır.”
Ünsal Oskay’ın Önsöz’ü Nâzım’ı da, kitabın yazarını da tanıtıyor: “Son olarak da belirteyim: Nâzım Hikmet’i, onun Stalin zamanında da, Kruşçev zamanında da devlet heyulasıyla, partiyle, bürokrasiyle mücadelesinde sanatçının özgünlüğünden, insanlık için daha güzel bir hayattan yana oluşunu vurgulayarak anlatıyor. Nâzım Hikmet’in bundaki ısrarıyla, tek bir ideolojinin sanatçısı olmaktan çıkıp zor dönemdeki Anadolu insanının da, tüm bir insanlığın da hâlini görebildiği, insanlığın bir türlü değiştiremediği zor dönemindeki durumunu anlayıp, anlatabildiği, bizleri de sorunun bu yönünü algılamaya yöneltebildiği için evrensel bir sanatçı olabildiğine vurguda bulunuyor.”
Bir Ulu Irmak-Nâzım Hikmet ve Manzaralar
Göksel Aymaz
Literatür Yayınları
ŞAİRİN KÖYLÜ TANIMI...
Aymaz, şairin kendi eksenindeki gelişimini incelerken dünyadaki başka ustaları da gündeme getiriyor, onlarla mukayese ediyor. Kitabında Ece Ayhan’ı, Cemal Süreya’yı, Orhan Duru’yu da unutmuyor. Aymaz, önce sanatın, edebiyatın toplum içindeki yerini irdeliyor. Oradan Nâzım Hikmet’e, başka ustalara yol alıyor:
“Asım Bezirci, Nurullah Ataç ve Memet Fuat gibi birçok edebiyat eleştirmeni, Türk edebiyatının Nâzım Hikmet’le en yüksek çağını yakaladığını belirtmiştir. Nâzım Hikmet, çok geniş ve dağınık bir içeriği başarıyla sergiler. ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ndaki karakterler ‘şematik’ değildirler; daha çok toplumsal bir konumun simgeleridirler. ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ şairin önemli ve simgesel bir çalışmasıdır. Onu derinliğine algıladığımızda, başka eserlerini yorumlamada da temel saptamalara ulaşabiliriz. Nâzım Hikmet, bireyleri kendilerini çevreleyen nesnel koşullar içine yerleştirirken onların bireyselliklerini yadsımaz, insanları kuklalaştırmaz. ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’nın toplumsal gerçeğin çatışma ve sorunlarını anlatmaktaki gücü, Nâzım Hikmet’te hem kurgusalcı hem de belgeselci özelliğin bulunuyor oluşundan ileri gelmektedir.”
Aymaz, şairin yerini belirliyor:
“Nâzım Hikmet’in Shakespeare ve Puşkin’le yan yana yürüyecek çapta ‘muazzam bir sanat dehası’ olduğundan hemen hemen hiç şüphe duyulmaz.”
Yazar kitapta Nâzım’ın köylü tanımını çıkarıyor: “Memleketimden İnsan Manzaraları’nda Anadolu köylüsünün sefaleti de cehaleti de safçadır, insana yönelik bir suçlama içermez.”
“Aslında Nâzım Hikmet de, Tolstoy da, Gogol da, yaşadıkları toplumun eksikliklerine dikkati çekerler.”
“Memleketimden İnsan Manzaraları’nda Türkiye taşrası ve kırsalının ele alınışı da, yalnızca ülke sanatı içinde ileriye doğru atılmış bir adım değil, aynı zamanda evrensel hümanizmaya da bizden bir katkıdır.”
Dünya ölçeğinde bir Nâzım Hikmet portresi çalışması. Kitaplığınızdaki Nâzım Hikmet rafında mutlaka bulunmalı.
Paylaş