Paylaş
Ülkemizde Türk müziği tarihinde yer alan önemli adlardan biri Nevzad Atlığ’dır.
İdarecilikten koro şefliğine kadar, çeşitli mevkilerde çalışmış, Türk müziğinin saygınlığını sağlamak için zaman zaman da mücadele vermiştir. İlkelerinden taviz vermemiştir.
Şimdi yayın dünyamıza yeni bir dizi geldi. 21. Asır tarafından hazırlanan dizinin adı: ‘Tanıklarıyla Türkiye’de Musikinin Yakın Tarihi’.
Mehmet Güntekin’in Nevzad Atlığ’ın Tanıklığında başlıklı kitabı, dizinin ilk yayını.
Onun yaşamında; kurumların tarihi, müziğimizin dalgalanmaları, Türk müziğine karşı çıkışlar bizim müzik tarihimizin eksen olaylarıdır. Tanıklıkta, Türk müziğinin dünden bugüne macerasını bulacaksınız. Hiç kuşkusuz bu tanıklıklarda birçok müzikçinin çalışmalarından söz ediliyor. Müzik tarihini öğrenmek isteyenler, bazı önlemeleri, bazı tıkanıklıkları okuyup öğrenecekler.
Anıların içinde üzen güldüren unsurlara da rastlayacaksınız. Askerî ihtilâl döneminin radyo idarecilerini, devlete gönderilen ve Türk müziği konserine salon verilmemesini isteyen, dilekçelere kadar birçok belgeyi okuyacaksınız.
Müziğin yetenek kadar ortamın da etkisiyle ortaya çıktığı inancındayım. Nevzat Atlığ’ın babası bir asker ama iyi bir müzikçi olduğu için evdeki durum onu etkiledi. Hatay Lisesi’ni bitirdikten sonra İstanbul’a gelen bu genç tıbbiyeli İbnülemin Mahmut Kemal Bey’in konağındaki musiki toplantılarına devam eder ve arkadaşlarını da oraya götürür.
MEŞHUR EV MECLİSLERİ
1940’lı yıllarda ev meclisleri meşhurdu, o evlerde fasıllar yapılırdı. 1940’lı yıllarda müzik eğitiminde kısır döngü konusundaki bölüm, müzik tarihimiz açısından okunması gereken bir dönem. Üniversite korosunun şefliğine başladıktan sonra, Türkiye içinde ve dışında birçok başarılı konser verdiler, bu konserlerin bir amacı da Türk müziğinin yeniden yükselişe geçtiğini göstermekti.
Refik Fersan, aniden hastalanınca İzzettin Ökte’nin bir telefonuyla İstanbul Belediye Konservatuarı Türk Musikisi İcra Heyeti’ni yönetti. 27 yaşındaydı. Yoğun bir çalışma temposu içindeydi: Hastanede ihtisas çalışmaları, üniversite korosu, KonservatuVar’da dersler ve icra heyeti... Bedii Faik, Şevket Rado, Adnan Menederes’le bir yemekte Başbakan’ın şikâyetleri üzerine Nevzad Atlığ’ı İstanbul Radyosu’nun programlarını düzenlemek için tavsiye ediyorlar.
27 Mayıs 1960 hareketinden sonra başa geçen yönetici bakın ne demiş: “Radyo, mâtemhane olmasın”... Çalınanlar ona ağır gelmişti.
Nevzad Atlığ, Mesut Cemil’in önemini her zaman vurgulamıştır: “İşte Mesut Cemil Bey ve etrafında topladığı arkadaşları, 1950 yılına kadar on iki yıl boyunca yaptıkları fevkalâde faydalı yayınlarla, Türk Musikisi’ne en az elli yıllık bir hayatiyet sağlamışlardır. Ya, bu musikinin Mesut Cemil gibi bir şansı olmasaydı?”
Elbet bu kitapta anılar da var.
Baki Süha Edipoğlu’nun sunduğu bir konsere zamanın Cumhurbaşkanı Celâl Bayar geliyor, Edipoğlu da, “Sayın Cumhurbaşkanımız Celâl Bayar, İstanbul Radyosu Büyük Stüdyosunu teşrif buyurmuşlardır!” diyor.
1960 askeri darbesinden sonraki bir gün, Atlığ, pazar günü radyoyu dinliyor, bu konser veriliyor. Heyecanla sonunu bekliyor, Edipoğlu’nun sözü yankılanıyor. ‘Teşrif buyurdular’ dedikleri kişi o sırada Yassıada’da. Tabii ertesi gün birçok kişiye cezalar veriliyor.
GERÇEKTEN YORGO MUSUN
Udî Yorgo Bacanos’un başından geçen bir anı çok hoşuma gitti:
“Yorgo Bacanos, Yeşilköy’e gidiyor. Bir zamanlar Yeşilköy’de ünlü bir firmanın plak fabrikası vardı. Üstat orada plak dolduracak... Sirkeci’den banliyö trenine binmiş, Yeşilköy istasyonunda inmiş. İstasyondan fabrikaya kadar da o zamanın yaygın ulaşım vasıtası olan faytonla devam edecek.
Elinde udu, faytoncuya gideceği yeri bildiriyor. Faytoncuyla yol boyunca sohbet ederlerken, kendisini tanıtıyor ve adının Yorgo Bacanos olduğunu söylüyor. Faytoncu şöyle bir dönüp bakıyor, bir buçuk metre boyunda var-yok, tombik, gösterişsiz bir adam! Hiç mi hiç ihtimal vermiyor müşterisinin Yorgo olabileceğine.
Ve, elinde ut var diye kendini dev aynasında gören bu küçük adamı kendince bir sınava tabi tutuyor: ‘Peki öyle olsun bakalım! Ama bir şartla inanırım; Tamburi Cemil Bey’in Şedaraban semaisinin dördüncü hanesini çal da gerçekten Yorgo musun anlayalım bakalım?!”
Nevzad Atlığ’a göre; musikinin son dönem önemli üç ismi kimlerdir?
“Musikimizin son dönemine damgasını vurmuş üç kişi vardır: Tanburi Cemil Bey, Münir Nurettin Selçuk ve Cemil Bey’in oğlu Mesut Cemil...
Cemil Bey, yalnızca tamburda değil hemen hemen bütün sazlar için o sazların nasıl çalınması lâzım geldiğini adeta belgelemiş ve öğretmiştir.
Münir Bey, vokal icranın nasıl olması gerektiğini aynı şekilde miras olarak bırakmıştır. Solo icra, bir yüksek zevk seviyesine daha çok Münir Bey’le ulaşmıştır. (...)
Mesut Bey’in yeriyse bence çok baştadır. Çünkü Türk Musikisi’ne toplu icra denilen icra şeklinin disiplinini ve icra tekniğini öğretmiş ve bu çığırı açıp yerleştirmiştir.”
Kitabın sonunda fotoğraf ve belgeler var.
DOĞAN HIZLAN’IN SEÇTİKLERİ
Selim İleri İstanbul Yazıları Everest
Wirginia Woolf Deniz Feneri Kırmızı Kedi Yayınları
Serhan Vural Anatolya Efsaneleri Cinius Kitap
Güven Turan İkinci YKY
Görkem Yeltan Buyaka Çocukevi - Tinimini Tehlikede Doğan Egmont
Paylaş