BÜTÜN dünyada Mevláná'ya karşı duyulan ilgi artıyor.
Nereye giderseniz gidin, onun üzerine bir kitaba rastlarsınız.
Ancak onun Türk'ten çok İranlı olduğuna dair iddiaların yanlışlığını kanıtlamak, gerçek Mevlevîlik'i anlatmak da bize düşer.
Hiç kuşkusuz bu konuda en güvenilir, en sağlam ve en ayrıntılı kaynak büyük bilgin Abdülbáki Gölpınarlı'nın kitaplarıdır.
Benim Kültür Bakanlığına bir önerim var:
Abdülbáki Gölpınarlı'nın Mevlána ve Mevlevîlik üzerine kitaplarını yabancı dillere çevirtirlerse, bütün dünyadaki tutkunları da o felsefeyi doğru bir kalemden okuyup öğrenir.
Bu hafta Mevláná üzerine iki kitabı tavsiye edeceğim sizlere.
Biri Saadettin Kocatürk'ün Mevláná'da Varlık, İnsan, Aşk ve Ölüm Teması, diğeri de Şefik Can'ın Hz. Mevláná'nın Rubaileri.
Büyük düşünürü tanımayanlar için ilk bilgileri aktaralım.
Saadettin Kocatürk onun adını açıklayarak kitabına başlıyor:
‘‘Adı Muhammed'tir. Mevláná olarak meşhur olmasının sebebi, uzun yıllar Konya'da ikamet edip, Rûm'un Efendisi diye meşhur olmasındadır. Ona verilen Mevláná lakabı mevlá yani, kavmin büyüğü kelimesinden alınmış ve bu kelime Arapça birinci çoğul bitişik şahıs zamiri ile terkip yapılarak Mevláná olmuştur.’’
Onun en son eseri Mesnevî'dir. Dünya görüşüyle, insanı mükemmelliğe götüren bigileriyle, bugün de, insan olmanın bütün sırlarını taşır.
Kocatürk'un kitabı, insanın kendini Mevláná'nın dünya görüşü doğrultusunda eğitebilmesi için bir el kitabı niteliği taşıyor.
Mevláná'nın aşkını, aşk kavramını algılayışını, bunu mantıkla ifade etmesini öğrenince, onun neden bugüne kadar yaşadığını anlayabilirsiniz:
''Ben kafiye düşünmedeyim, halbuki sevdiğim bana diyor: Beni görmekten başka bir şey düşünme.''
Onun gibi bir bilge için aklın ne kadar önemli olduğunu söylemeye gerek yok:
‘‘Aklın iman ve itikatta gerekli ve şaşmaz mihenk ölçüsü olduğuna inanır.’’
O'nu okurken, şiir söyleyişi üzerine yazdıkları, bugün modern bir poetikanın bütün ögelerini oluşuturuyor:
‘‘Ey Hamuş, sus, aşkın işaretleri (başkalara) ters görünür,/Mánálar, fazla söz söylemekten gizli kalsınlar.
(Hamuş) sus, şiir duruyor, mánálar uçup gidiyor,/Eğer manalar kalsaydı, álem mana dolardı.’’
Mevláná'nın Mesnevî'sinde İnsanlara Mesajı, sanırım büyük bilgeden öğrenecekleriniz konusunda epey malzeme barındırıyor.
MEVLÁNÁ'NIN RUBAİLERİ
Rıza Tevfik Bölükbaşı; Farisî ve Türkçe rubaileri senelerce tetkik ettiğini ve Mevláná'nın rubailerini pek beğendiğini söylüyor.
Mevláná'nın rubailerini Türkçeye çeviren Şefik Can, kitabının başında rubai üzerine bilgi veriyor.
Rubailer'in önemli bir özelliği asıllarıyla birlikte basılmış olması, özgün dili bilen Türkçe çevirisiyle karşılatırma imkanına sahip.
Kitabın sonunda özgün dilinde ve Türkçe olarak kavram indeksi yapılması, okurun, ilgilendiği kavramlar üzerine rubaileri bulmasını kolaylaştırıyor.
Musiki ile ilgili bir rubai:
‘‘Tanbur, ten-tenen diye inlemeye başlayınca ten (beden) zindanında mahbus olan gönül elsiz ve ayaksız zincirini koparmaya koyulur.. Çünkü, tanburun nağmelerinin mehtabında, gizlenmiş birinin sesi ona: ey yolunu şaşırmış yaralı gönül, gel, diye seslenir.’’
İnsanı insan yapan hangi niteliklerdir? İnsan bu rubaiyi okuduktan sonra hem kendini sınar hem de başkalarını değerlendirmede altın ölçütler edinir:
‘‘Bir adamın bir çok hünerler, fenler, bilgiler sahibi olduğuna bakma, verdiği sözde duruyor mu? Vefası var mı? Asıl ona bak... Hak ile ettiği sözleşmeyi, yerine getiriyor, insanlara verdiği sözde duruyor, vefalı ise onu, senin övgünden, saydığın meziyyetlerinden de daha üstün bir kişidir.’’
İki kitabı da okuyunca, onun düşüncelerinin eskimediğini bir kez daha kabul edeceksiniz.