Çünkü köşemde gerek kitap, gerek müzik konusundaki listeleri yayınlıyorum. Zevkinize müdahale edenlere aracı oluyorum, kimi zaman kendi yorumlarımı da ilave ediyorum. İşinizi kolaylaştırıyorum, kişisel değerlendirmenizi devre dışı bırakıyorum. Ama unutmayın ki, yardımcı da oluyorum. En Büyük 20 Piyanist listesiyle ilgili yazımdan sonra birçok okurum e-posta gönderdi, telefon etti. Diskoteklerinde bulunan başka ünlü piyanistler neden bu listede yok, sorusunu yönelttiler. Benim de sevdiğim, yıllardır dinlediğim nice piyanist bu listede yoktu. Onlar iyi sanatçı değil mi? Hayır, buradaki mesele listede olmayanların iyi olmadığı değil, şöyle düşünmek gerekir; başkaların hazırlayacağı listede başka isimler yer alabilir. Aynı anlayışla En Büyük 20 Tenor, En Büyük 20 Orkestra da yayınlanmıştı. Bu listeler onay mekanizmasını çalıştırdığı kadar, ret mekanizmasını da çalıştırır. Benim dinlediğim başka orkestralar, sevdiğim solistler bu listelerde yer almadığında, kendi zevkimden hiç kuşkulanmam. Sanatın öznel bir seçim alanı olduğunu -klasikler dışında- savunanlardanım. * * * EDEBİYAT da farklı mı? Daha geçenlerde bir kitap dağıtım firması, son altı ayın en çok satan kitaplarının listesini yayımlamıştı. Her zaman söylediğimi tekrarlamalıyım. Çok satan kitaplar ille kötü değildir, az satan kitapların hepsinin de çok iyi olmadığı gibi. Böyle bir önyargım yok. Ama sadece günübirlik bir edebiyat zevkini de yeterli bulmuyorum. Siz de bulmayın. Nice çok satanların birçok kimse bugün adını anımsamıyor. Barbara Cartland’lar, Harold Robbins’leri çoktan unuttuk. İyi bir okur, daima kendi birikimi doğrultusunda seçim yapar. Listeleri okur, dikkate alır ama onların tutsağı olmaz. Üstelik bu okumalarda klasikleri, modern klasikleri de yeniden okur. Çok satanın ortak paydası, çoğu zaman beni şüphelendirir. * * * GELELİM sayıyla zevkinizi, yaşamınızı kısıtlayan kitaplara. Gezmeniz gereken 500 yer, okumanız gereken 1000 kitap, görmeniz gereken 2000 film. Ben de okuyorum, bazen kendimi kaptırıyorum da, yaşamımın bu alanlardaki çetelesini tutmaya başlıyorum, neyse ki çabucak aklımı başıma alıp vazgeçiyorum. Peki diyelim ki bunları okumadınız, diyelim ki bunları dinlemediniz, diyelim ki oraları görmediniz. Hayatınızı boşuna mı geçirdiniz? Ömrünüzü bir keşif uğruna laboratuvarda geçirdiniz, binlerce sayfa yazdınız, bir beste için yıllarınızı verdiniz, ama o filmleri görmediniz, ne olacak? Hiçbir şey. Söylenilen kitapları hatmettiniz, kendi zevkinizi bir kenara bıraktınız, belki boşa okumuş olacaksınız. Ayrıca bir başka derdim var. Bu liste, insanı derinlemesine bilgiden, okumadan, dinlemeden de uzaklaştırıyor. Yüzeysel bir çeşitlilik sevgisinden çok, derinlemesine bir zevk taşıyorsanız o zaman bu listecilik, sizin için daha da iticidir. * * * İNSANOĞLU bu hızlı yaşamda zaman zaman listelere ihtiyaç duymuyor değil. Ne kadar derinlemesine bir zevke sahip olsa da, sanırım gene de listelere gözü kayacak. Düşünme tembelliğini bir türlü üzerinden atamayacak. Bana gelince... Bu çelişkiden ben de kurtulamadım. Yazarken ne dinledim biliyor musunuz? 100 En İyi Kayıt listesinde yer alan Bach’ın çello süitlerini. Ama seçimime itiraz edeceğinizi sanmıyorum. Çünkü Pablo Casals çalıyordu. Yakın zamanda ne mi okudum? Elbette Shakespeare’in sonnet’lerini. Çok satanlar listelerinde, din kitaplarından sonra en çok satan olduğundan...